Page 23 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 2.Ünite
P. 23

Hikâye



                  “Hiç de çakalların yediği öküz görmemiştim...” diye, söylendi. Yusuf, kızdı:
                  “Gör işte... Ben çok gördüm. Lakin benim öküzü yediklerini görmemiştim.”

                  “Ne işi varmış karşıda?...”
                  “Canı sıkılmış, gezmeye çıkmış dedik ya...”
                  “Bırak Allahını seversen baba. Öküz gezer miymiş?...”

                  Yusuf, içini çekti. Sakalları titriyordu. Dolu dolu gözleri dumanlanmıştı:
                  “Belki de canından bezdi... Ben, bezmedim mi sanki... Öküz bu! Gitmiş, bile bile çakallara teslim
               olmuştur...”

                  “Laf!...”
                  Bir zaman sustular. İlerde çamurların içinde yatan koca öküzün baş ucunda, iki kartal, alçaktan dö-
               nüp dolaşıyordu. Hafiften esen rüzgâr, leş kokusunu baba oğulun burnuna kadar getiriyordu. İhtiyar
               toparlanır gibi oldu. Sakalını sıvazladı:
                  “Ne de olsa kötü ölüm bu.” diye mırıldandı, “çamurlara yuvarlanıp batmak. Çıkayım dedikçe bat-
               mak, çıkamamak... Düşmanlarına karşı kendini koruyamamak... En sonunda gözlerine baka baka düş-
               manına kendini yedirmek... Hem de kime... Çakal gibi ciğeri beş para etmez korkak bir düşmana! Tuh!
               Allah belasını versin. (...) Kırk yıldır ben de böyle battım ya... Başkalarının tarlalarında işlemekten ben
               de bıktım. Koca öküz de... Hayvancağız benden akıllı, benden cesur çıktı... Vazgeçti fukara, dünyasın-
               dan...”
                  Delikanlı, gözlerini iri iri açmış, babasını dinliyordu. Heyecanlanmıştı. Göğsü hızlı hızlı şişip iniyor-
               du. Yumrukları sıkılmış, dişleri sıkılmıştı. Güçlükle konuştu:
                                                                       “Ne yapacağız şimdi?...” Yusuf, oğlunun
                                                                    bu sualine omuzlarını silkti. Doğruldu:

                                                                       “Benim yapacak hiçbir işim yok... Seni
                                                                    bilmem...” diye söylendi. Dikkatle nehre
                                                                    doğru bataklıkta ilerlemeye başladı. Oğlu
                                                                    da onun arkasına düştü. Ölü koca öküzün
                                                                    yanına kadar sokuldular. Yusuf, suların sü-
                                                                    rükleyip getirdiği kocaman ağır bir ağaç
                                                                    yakaladı.  (...)  Yusuf,  elindeki ağaçla  koca
                                                                    öküzü, nehrin derin sularına doğru itti.
                                                                    Oğlu da ona yardım ediyordu. Uzunca bir
                                                                    çalışmadan sonra, koca öküz, sulara, bula-
                                                                    nık sulara yuvarlandı. Bir zaman kayboldu.
                                                                    Sonra suyun yüzüne çıktı. Bir müddet de
                                                                    kazanın ortasında döndü döndü... Daha
                                                                    sonra  akıntıya  kapılarak, Yusuf’tan  uzak-
                                                                    laşmaya  başladı.  Baba  oğul,  uzun uzun
                                                                    koca öküzün ardından baktılar.  Yusuf,
                                                                    döndü:
                  “Belki de bir yere takılmadan deryaya kavuşur...” diye söylendi. “O zaman kemiklerine varıncaya
               kadar balıklara yem olsa bile, uçsuz bucaksız deryada hiç olmaza ruhu serbest kalır... Boyunduruktan
               kurtuldu gayri...”
                  Bataklıktan yeşil ılgın ormanına doğru yürüdüler.
                                                                                          Samim Kocagöz
                                                                  Türk Dil Kurumu, Güzel Yazılar Hikâyeler 1



                                                                                                            55
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28