Page 27 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 2.Ünite
P. 27
Hikâye
sıcakta bile kapalı tutuyorlar. Göksüz içerisi, pis kokuyor. Böyle mi kokar oteller? Belli etmemeli ama.
Otele alışıkmışım gibi yürümeli. Hasta bir ışığın altında duran kâtipten başkası yok ortalıkta. Önünde
duruyorum. Başını kaldırmadı daha, kitap okuyor. Kapı da gıcırdadı. Eğiliyorum. “Aşk Sanatı” okudu-
ğu. Bilirim, başında da “metin harici 27 resim” diye bir şeyler yazar. Aşkı bir de bana sorsa... Başının
gölgesi önüme doğru uzanmağa başladı. Pantalonuma bakıyor. Lekelidir, çamurludur -çamurlarını
göremez ama- ıslaktır belki de. Ona bakıyorum ben. Masaya dayadığım ellerime bakıyor. Ölü et koku-
sunu almış olabilir. Ellerimde tuzlu suyun yıvışıklığı, sandal tozunun pütürlülüğü, küreğin kızdırdığı
nasır var. Bilemez o bunları. Bakıyor gene de. Ellerimden anlamağa çalışıyor beni. Salak. Gözleri ke-
merimde. Gömleğimin yakası çok açık. Terliyim de. Göğsü terlemiş bir adam, bu saatte nereden gelir?
Saatine bakıyor. Bir buçuğa geliyor. Gözleri yüzümde; gözüme dikili. Gözleri gözlerim gibi yeşil. Yaşlı
bir yeşil, ağlamış gibi, kızgın kuma, kızgın denize bakmış gibi yahut. Ne istiyorsunuz deyiverdi gözler,
gözlerimin içinde. Ne isteyeceğim. Kızgın, baktım yeşile. Oda istiyorum. Yeşil koyulaştı, daha yukarı-
lara çıktı. Tuzlu kıvırcıklığı içindeki saçıma, terini duyabildiğim alnıma doğru. Gene yeşillerin içinden
bakıyorum. Tek yataklı mı olsun, dedi. Tek yataklı olacağını kendi de bilir elbet. Ne yapayım iki yatağı.
Kaçıncı katta olsun, diyor. Bütün bunları sormasa... Sormak âdet de değildir herhalde. Bilmem. Gözle-
rinin yeşilinden apayrı şeyler bu sordukları. İkinci katta olacak diyor. Zaten iki kat bu otel. Bir gecelik
mi, diyor sonra. Bir, beş, on, çabuk bitirsen işini, kitabına dönersin, diyesim geliyor. Yeşiller dolaşıyor
gene üstümü başımı. Nüfus kâğıdın, diyor. Yok. Sesim çok sert çıktı. Birden gözleri çenesiyle birlikte
yukarıya bakıyor. Onsuz olmaz ki diyecek gibi. Sorarsın söylerim dedim, yabancısı değilim buranın.
Bir şey söyleyecek oldu, vazgeçti. Eğdi başını. Adınız, diyor. Müşfik. Ağır geliyor yabancının sorması.
Vazgeçesim, çıkıp gidesim tutuyor. Gözümü kaldırınca yeşiller gene gözümde. Bekler gibi. Soyadı-
nız, diyor bu defa. Yutkunuyorum. Börekçi demeli. Müşfik Börekçi, diyorum. Duraklamıyor bile yazar-
ken. Şaşmadı. Suat Çuhacı da, Fikret Ünlü de deseydim şaşmayacaktı. Babanızın adı. Reşit, diyorum.
Umurumda değil. Şimdi de, nereden geldiniz, diyor. Sarıkumlu olduğumu söylüyorum; bir çırpıda
söyledim her şeyi. Rahat bıraksın artık. Söyledim, yazdı; söyledim, yazdı. Uzattı kolunu, anahtarlardan
birini çividen aldı, verdi. İşkence bitmiş demek. İkinci kat, merdiveninin karşısındaki kapı, dedi. Oda
kokuyor. Çarşaf, diş macunu, uyku kokuyor. Pencereyi açıyorum. Deniz, yıldızlı deniz doluyor odaya.
Bir kedi var bitişikteki balkonda. Denizin içinden çağırıyorum. Başını kaldırıyor, kalkıp geriniyor, otu-
ruyor, çöküyor. Yumulan gözleri görüyorum sanki.
59