Page 23 - Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi 11 | 1.Ünite
P. 23
Türklerde Devlet Teşkilatı
Osmanlı Devleti ile Selçuklu ve Bizans Devletlerinin Yönetim Anlayışı
Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışı süreklilik göstermesi açısından devamı olduğu Sel-
çuklu Devleti’nin yönetim anlayışına (monarşi) benzemekle birlikte, ülke topraklarının hanedan
üyeleri arasında paylaştırılması noktasında Selçuklu Devleti yönetim anlayışından ayrılıyordu.
Çünkü Osmanlı Devleti daha merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Osmanlı Devleti’nde “Ülke padişa-
hın malıdır.” anlayışı hâkimken Selçuklularda ülkenin melikler arasında paylaştırılarak yönetil-
mesi hâkimdi.
Bizans Devleti’nin yönetim anlayışı, yönetimin babadan oğla geçmesi noktasında Türk dev-
letleri ile benzerlik gösteriyordu. Ancak Bizans Devleti’nde yönetimin başında bulunan hanedan-
lar, ordu komutanlarının güçlenmesi ile değişebiliyor ve onun yerine yeni bir hanedan gelebili-
yordu. Bizans’ta imparator; ordu komutanı, yargıç ve aynı zamanda mutlak yasa koyucu olmuş,
bazı dönemlerde imparatoriçeler de ülkeyi yönetmiştir.
Osmanlı Devleti, Bizans’tan farklı olarak bütün unsurlara adaletli davranmış, bundan do-
layı bünyesindeki bütün milletleri kendisine bağlamayı başarmıştır. Osmanlı’da herkesin kendi
dinî inancına göre yaşamasına izin verilmiş, başta ibadet olmak üzere birçok konuda insanlara
özgür bir ortam sağlanmıştır. Başka dilden, dinden, ırktan ve mezhepten olan insanlara saygı
gösterilmesi Osmanlı’yı Bizans’tan ayırsa da; Osmanlı Devleti yönetim anlayışında Bizans İmpa-
ratorluğu’nun merkezî yapısını kendisine örnek almıştır.
Tanzimat Öncesi, Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi Yönetim Anlayışları
Klasik Dönem Osmanlı Devleti yönetim anlayışında padişahın mutlak otoritesi vardı ve son
sözü padişah söylerdi. 1808’lerde Osmanlı Devleti, İstanbul ve taşrada kaybolan otoritesini ye-
niden tesis etmek amacıyla II. Mahmut Dönemi’nde ayanlar ile bir anlaşma yapmış, Sened-i
İttifak adı verilen bu belge ile Türk tarihinde bir padişah, ilk kez kendi gücü dışında bir başka
gücü tanımıştır.
XIX. yüzyılın ilk yarısına gelindiği zaman, Osmanlı Devleti içte ve dışta yaşadığı sorunları
bertaraf etmekte zorlanmıştır. Padişah Abdülmecit, bu yüzden Batı’nın kültürünü iyi bilen Mus-
tafa Reşit Paşa’yı, Tanzimat Fermanı’nı hazırlamakla görevlendirmiştir. Hazırlanan Tanzimat
Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayun), 3 Kasım 1839 tarihinde devlet görevlileri ve yabancı elçile-
rin de hazır bulunduğu Gülhane Parkı’nda okunarak ilan edilmiştir.
Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesiyle kanun gücünün üstünlüğü ilk defa padişah tara-
fından kabul edilmiş ve padişah kendi haklarını sınırlandırmıştır. Bu fermanla Müslüman ve
gayrimüslimlerin can, mal ve namus güvenliği devletin koruması altına alınmış, kanun önünde
de herkes eşit kabul edilmiştir.
Mahkemeler herkese açılmış ve hiçbir kimsenin yargılanmadan ceza almaması esasları ge-
tirilmiş, bütün vatandaşların mal mülk sahibi olma ve miras bırakma hakkına da sahip olduğu
kabul edilmiştir. Bu ferman, Osmanlı Devleti’nde modern anlamda anayasacılığın başlangıcı ola-
rak kabul edilmiş, bu gelişmeleri Islahat Fermanı (1856) ve meşruti yönetime geçiş izlemiştir.
Osmanlı Devleti, Tanzimat ve Islahat Fermanı’ndan beklediği sonuçları alamamıştır. Bu
durum karşısında bazı Osmanlı aydınları bu sıkıntılı durumdan ancak meşruti bir yönetimle
çıkılacağına inanmıştır. Bu aydınlar II. Abdülhamit’i ikna ederek 1876 tarihinde Türklerin ilk
anayasası olan Kanun-i Esasi’nin ilan edilmesini sağlamıştır. Kanun-i Esasi’nin ilan edilmesiyle
birlikte, Osmanlı Devleti’nde meşruti yönetime geçilmiştir. Meşrutiyetin ilanı sonucunda Os-
manlı halkı, mebusları (milletvekilleri) seçmek için oy kullanma hakkına sahip olmuş ve padişa-
hın yanında ilk kez yönetime katılmıştır. Halkın yönetime katılmasıyla birlikte, Tanzimat öncesi
ve Tanzimat Dönemi (1839-1876) yönetim anlayışından farklı olarak padişahın yanında meclis
de yerini almıştır. Bunun yanı sıra kişisel haklar anayasa ile güvence altına alınmış, azınlıklara
temsil hakkı tanınmış ve demokratikleşme için önemli bir adım atılmıştır.
II. Mahmut ile birlikte oluşturulmaya çalışılan merkezî yönetim anlayışı Tanzimat Döne-
mi’nde güçlendirilerek geliştirilmiştir. Bu dönemde saltanat hukukunda bir değişiklik yapılma-
mış, padişahlık ve halifelik makamları aynen korunmuştur.
33