Page 29 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Kavram Öğretimi Kitabı
P. 29
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
Kavram Öğretimi 13
Öğretim Programları ve Ders Kitapları Daire Başkanlığı TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11
2. ÜNİTE : HİKÂYE > Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye > 1940-1960 Arasında Hikâye
Kavram : Millî ve Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye
Genel Beceriler : Bilgi Okuryazarlığı Becerisi
Alan Becerileri : Okuma ve Yazma Becerisi
Çalışmanın Adı VATAN İÇİN! 20 dk.
Çalışmanın Amacı Millî-dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyelerin genel özelliklerini açıklayabilme.
Yönerge: Aşağıdaki bilgi haritasını inceleyip metni okuyunuz. Bunlardan hareketle soruları cevaplayınız.
1940-1960 Arasında Millî-Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye
Yazarlar neleri Yazarların beslendiği Hikâyelerin dili ve Temsilcileri
konu ediniyor? kaynaklar neler? üslubu nasıl? kimler?
• Millî Mücadele • İslamiyet • Yalın ve akıcı dil • Aka Gündüz
• Dinî hassasiyetler • Türkçülük akımı • Şiirsel ve destansı üslup • Bahaeddin Özkişi
• Anadolu yaşamı • Millî kültür • Hüseyin Nihâl Atsız
• Kahramanlıklar • Geleneksel değerler
• Ahlaki bozukluklar • Türk tarihi ve mitolojisi
• Doğu-Batı çatışması
HASAN DAYI
(…)
Rüzgâr istedikleri gibi yol almalarına mâni oluyordu. Hâlbuki gemisinde kaçak olarak Anadolu’ya
giden iki Türk zabiti, iki de makineli tüfek vardı. Ya istediği yere varamaz, Yunan gemilerine yaka-
lanırsa...
(…)
Rüzgâr dinmişti. Hasan Dayı memnundu. Yunan gemilerine yakalanmadan Türk zabitleriyle makineli
tüfekleri Anadolu’ya atabilecekti. Gözleri denize saplandı. Son yılların bütün hatıraları zihninden
birer birer çabuk çabuk geçti: Harpte iki oğlu ölmüştü. Sonra... Harp felaketle bitmiş, vatanı düşman
her taraftan işgâl etmişti. Ne kara günler!.. Hasan Dayı üşüdüğünü hissetti...
Ve nihâyet... İşte bir yıldır Hasan Dayı; Karadeniz’in bu eski kurdu; bu ellilik ihtiyar Türk kendisi gibi
yıpranmış gemisiyle Anadolu’ya, İstanbul’dan kaçan zabitleri, gönüllüleri, kaçırılan silah ve cepha-
neyi taşıyordu...
(…)
İki Türk zabiti uzaktaki ışıklara bakıyorlar, yaklaşan tehlikenin önünde aczin Türk’e verdiği gururla
acı acı gülümsüyorlardı. Hasan Dayı yeniden kumanda etti. İki makineli tüfeği de sandala indirdiler.
Herkes ne olacağını merak ediyor, fakat kimse bir şey sormaya cesaret edemiyordu. O zaman Hasan
Dayı gemide bulunan herkesi çağırdı... Toplandılar... Hepsine dikkatli dikkatli bakıyordu. Evvela on
yaşındaki küçük oğlunu çağırdı:
— “Sen hele bu tarafa geç bakalım!” dedi. Üç tayfayı ve büyük oğlunu dikkatli dikkatli süzdü. Sonra
tayfalardan en kuvvetli ikisine işaret ederek siz de sandala inin dedi. İndiler... Ötekiler henüz Hasan
Dayı’nın ne yapmak istediğini anlamamışlardı.
(…)
Hasan Dayı sustu. Zabitlerin genci söze karıştı:
— “Peki ama, biz bu sandalla çıkıncaya kadar sizden sonra sıra bize gelecek hep beraber kalıp, hep
beraber ölelim... Ne olacak sanki?..”
Hasan Dayı acı acı gülümsedi:
— “Hayır evlat, hayır”, dedi. “Ben elimden geldiği kadar onları meşgul etmeye çalışacağım. Belki
siz kurtulursunuz. Zaten küçük bir sandalı denizde pek de göremezler. Tayfalarım kuvvetlidir. Eğer
27