Page 12 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 5.Ünite
P. 12
5. ÜNİTE
meğin mayonezini döker ve Felâtun, kimseye görünmeden evden ayrılmak zorunda kalır. Bir başka gün aşçı diye evin
hanımına sarılan Felâtun, yaşanan bu rezaletten dolayı bir daha Ziklasların evine uğramaz. Râkım ise Ziklaslarla
yaptığı Kâğıthane sefası ile aileyi evine davet edip gösterdiği Türk misafirperverliği ile dostluklarını ilerletir. Bu arada
Felâtun Bey, babasından kalan gelirini Beyoğlu’nda hızla tüketmektedir. Zaman zaman karşılaştığı Râkım, kendisini
para konusunda uyarmasına karşın bu uyarılara kulak asmaz. Râkım, kendini çok geliştiren ve tam bir hanım olan
Canan ile nikâhlanır. Râkım’a karşı derin bir sevgi duyan Can ise bu sevginin imkânsızlığı ile hastalanır. Mister Zik-
las’ın yüklü bir miras ile birlikte kızını Râkım’a verme teklifine karşın Canan’ı seven Râkım bunu reddeder. Felâtun
Bey, parası bitince uzak bir yerde mutasarrıflık işi elde eder ve yola çıkmak için limana gider.
Aşağıda, Margirt’i yolcu eden Râkım’ın vapurda Felâtun Bey’le karşılaşmasını ve roman kişilerinin
son durumlarının ne olduğunu okuyacaksınız.
(…)
Cezayir Bahr-ı Sefid’den birisinin mutasarrıflığına hamilen Dersaadet’ten hareket eden Felâtun Bey’i
dahi bu vapur götürmekte idi. Güverte üzerinde Râkım ona dahi tesadüf eyledi.
Râkım – Vay beyim! Rabbim selâmetler versin.
Felâtun – İstanbul’un zevkini size bıraktık birader. … Adası’na mutasarrıf oldum, gidiyorum. Artık
Matmazel Ziklas ile enine boyuna zevk ediniz.
Râkım – (Şiddetle göğüs geçirerek) Birisini bu gün, yarın mezara götüreceğiz. İşte birisini sizin bindiği-
niz şu vapur İskenderiye’ye götürüyor. İstanbul’un zevkini süren varsa, o da sizsiniz.
Felâtun – (Râkım Efendi’den ziyade şiddetle içini çekerek) Evet, hakkın var. Babamdan kalan cem’an
yekûn yedikten sonra, yüz elli bin kuruş kadar da açık borç etmişimdir. Fena zevk değildir doğrusu.
Râkım – Zararı yok birader. İnsanın aklı sonradan başına gelir. Bundan sonra yapmazsınız.
Felâtun – Bundan sonra alacağım maaştan kendimi besledikten sonra arttıracağım miktarla bin beş yüz
lira borcu ödemeye ömrüm kifâyet ederse belki doksan yaşında iken yine sefahate vakit bulabilirim.
Râkım – Adam sen de, ödenmeyecek borç mu olur?
Felâtun – Yok birader! Sefahat ettim, çocukluk ettim. Her haltı yedim. Ama memur olduğum yerde ma-
aşımla kanaat ederek sıdk u ihlasla çalışacağıma emin olmanı rica ederim.
Râkım – Allah için birader, bu emniyet bende vardır. Hemen Rabbim tevkif-i selâmet versin. Benim
muradım, inşallah bundan böyle mansıbın daha ziyade büyür de, borcunu ödedikten başka bundan sonra
dahi kesb-i destinle zevk etmeye fırsat bulursun demekti.
Felâtun – Sadakatle hizmet ettikten sonra bu söylediğin şey husul bulmaz değildir.
Râkım – Hah işte memuriyete bu fikir ve itikatla gitmeni isterim. Bu fikir ve itikat kimlerde olursa mut-
laka tevkif-i ilâhiye mazhar olur. Allah selâmet versin birader. Bizi gönülden çıkarmazsın ya. Aralıkta bir
mektuplaşırız.
Felâtun – Hay hay, adiyo monşer!
Râkım – Bon vuayaj mon ami!
İngiliz kinine ne dersiniz yahu? Mayonez meselesinden sonra Ziklas ile Felâtun arasında hasıl olan
münaferet hâlâ kemâl-i germî ile devam etmekteydi. Zira Felâtun’un Râkım ile veda eylediğini karı koca
gördükleri hâlde çocuğa merhaba bile demediler. Ama hakları da yok mudur ya?
Bunlar yine geldikleri sandala râkiben Kurşunlu mahzene çıktılar. Râkım hanesince bazı umuru ol-
duğundan bahisle kendi hanesine avdet eyledi. Ziklas ile karısı dahi gidip esir-i firaş olan biçare Can ile
meşgul olmaya başladılar. Zira artık hekimler kızcağızla iştigali terketmiş olduklarından validesi ve pederi
dahi bu gün, yarın vefatına intizaren her istediği şeyi verirdiler. O gün ise kızın canı bir et istemiş. Aşçıyı
çağırıp gayet kuvvetli olması tenbihatıyla beraber bir âlâ et suyu ısmarlamış. Validesi ve pederi kendisini et
suyu içine bisküvi peksimet doğrayarak yemekte olduğu hâlde buldular. Böyle bir hâle çoktan beri tesadüf
edemedikleri cihetle şaşmışlardı. Kızcağız, taamını yedikten sonra yatmayıp yatağı içinde oturdu ve tabip
Mösyö Z.’yi çağırmasını emreyledi.
Bir saat sonra tabip geldi. Kız sadrından şimdiye kadar asla hissetmemiş olduğu lâtif bir kaşınmak
nev’inden bir şey hisseylediğini haber verdi.
184