Page 17 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 5.Ünite
P. 17

ROMAN






                bazıları Letâif-i Rivâyat (Söylenegelen Güzel Hikâyeler) serisinde 25 cilt olarak ayrı ayrı zamanlarda
                basıldı. Ahmet Mithat, nesrin bütün türlerinde ve akla gelen bütün konularda telif ve tercüme 200
                kadar eser sahibidir. Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Henüz On Yedi Yaşında, Paris’te Bir Türk roman;
                Açıkbaş, Eyvah, Çengi yahut Daniş Çelebi tiyatro türündeki eserlerinden bazılarıdır.





                 DİL BİLGİSİ

              1.  Okuduğunuz metinde geçen “Adam sen de, ödenmeyecek borç mu olur?” cümlesi cevap alma
                 amacından çok, düşünceyi onaylatma anlamı taşıyan sözde soru cümlesidir. Siz de metinden bu
                 tür sözde soru cümlelerine örnekler bulunuz.
              2.  Aşağıdaki parçada bulunan noktalama işaretlerinin parçadaki kullanım amaçlarını açıklayınız.
                 Lâtife değil! Kız, gerçeği gibi kendisini toplamıştı. Hattâ yataktan bütün bütün çıktı. Gündüzün
                 elbisesini dahi giydi. Ziklas, iki günde bir kere kızın tebeddül-i hâlini Râkım’a yazar idiyse de “İşte
                 oğul, size malûmat-ı lâzımeyi verdim. Fakat evime gelir de, kızı ziyaret ederseniz korkarım ki, has-
                 talığı nükseder.” zeylini hiçbir mektubundan eksik etmezdi.




                 SIRA SİZDE

                 Aşağıda Tanzimat Dönemi sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı ro-
              manından bir parça verilmiştir. Metni Felâtun Bey ile Râkım Efendi romanından okuduğunuz parça
              ile dil ve anlatım yönünden karşılaştırınız.






                     …Âlem-i  sabâvetten  âlem-i  şebâba  intikaal  edince  beyefendi  ibtidâ  araba  sevdasına  düştü.
                  Ba’dehû alafrangalık illetine giriftâr oldu. Bil-âhare bunlara sâir hevesât da karıştı. Peder paşa
                  irtihâl etmekle başa bir de mirasyedilik çıkınca türlü sefâhetler, israflar yol aldı. İşte Bey gece gün-
                  düz bunlara sarf-ı efkâr etmekten -bir sakfın altında bulundukları halde- günde yarım saat olsun
                  validesini görüp görüşmeğe vakit bulamaz olmuş idi. Yalnız geceleyin yatmağa gider veya sabah-
                  leyin haremden çıkarken bile Hanımın oturduğu odanın kapısından bakarak -eğer hanımefendi
                  orada ise- alafranga bir eda ile, “bonsuvar” veya “bon nüi” veyahut “bonjur mer” deyip zavallı
                  kadından karşılık almağa da lüzum görmeden çekilir giderdi. Periveş Hanım gailesi meydana gel-
                  dikten sonra Bihruz Bey valide hanıma o kadarcık olsun selâm sabah etmeyi de unuttu. Mahdum
                  beyin sâir bir çok münasebetsiz ve yakışıksız ahvâline lâhika olan bu muamelesinden dolayı da
                  valide hanımefendi ona epeyce gücenmiş, kırılmış idi. Bu dargınlık, bu güceniklik hâlinde bile za-
                  vallı kadın oğlunun keyifsizliği haberini alır almaz yerinden fırladı. On saniye içinde Bihruz Beyin
                  başı ucunda bulundu. Bihruz Beyin rahatsızlığı kadını vehle-i nazarda fena dehşetlendirdi. Elini
                  oğlunun alnına götürüp de ateşler gibi yandığını anlayınca derhal hekime adam koşturulmasını
                  emretti. Hekim gele dursun, bunlar ana oğul şu veçhile konuşmağa başladılar:
                     -Ne yaptın Bihruz’um, oğlum, niçin hastalandın? Terli terli su mu içtin? Dondurma mı yedin?
                  Söyle bana bakayım.
                     -Hayır, madam!...










                                                                                                           189
   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22