Page 13 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 5.Ünite
P. 13
ROMAN
Tabip – Hâlâ kan geliyor mu?
Can – İki günden beri yoktur.
Tabip – Ya balgam?
Can – İki gün evveli kanlı balgam ve pıhtılar tükürmekte idim. İki günden beri hiçbir şey geldiği yoktur.
Tabip – Pek âlâ, pek âlâ, demek oluyor ki, rahat ediyorsunuz. Artık bu rahatınız üzerine yeniden bir şey
tertibine hacet de yoktur. Besleyecek şeyler yemeli. Soğuktan kendinizi muhafaza etmeli.
Doktor efendi şu emirleri vermiş idiyse de, yüreği, “Demek oluyor ki, iki gün sonra bütün bütün rahat
edeceksiniz. Zira bu hastalık insanın son günlerinde birkaç gün böyle müsaitçe davranır.” demekte bulun-
muştu. Fakat doktorun yüreğinde olan mânadan valide ve pederin ne haberi olabilir? Onlar doktorun “Pek
âlâ, pek âlâ!” demesi üzerine kızlarını gerçekten pek âlâ zannetmişlerdi.
Yahu, bu zalim hastalık son günlerinde insanın midesini de mi açıyor, ne oluyor? Can’ın midesine ba-
yağı bir kuvvet geldi. Hem gayet kuvvetli et suları göğsünü dahi yumuşattığından öksürüğü bütün bütün
kesilmiş ve binaenaleyh kan ve balgamları dahi unutulmuştu. Garibi şunda ki, tabibin vizitesinden sonra
iki değil, beş gün geçti, kız hâlâ vefat etmedi! Vefat etmedikten başka, etmek istemediği dahi görülmeye
başladı.
Binaenaleyh tabip tekrar celbolunarak kızı etrafıyla muayene eyledikte, marazın bu dereceye kadar
tebeddülüne bir mâna veremeyip, ihtiyaten ne faydası olacak ve ne de zarar verecek bir su tertibiyle yine
güzelce beslenmesini ve soğuktan ve rutubetten ve tozdan, topraktan muhafaza edilmesini tavsiye ile kalk-
tı, gitti.
Tabibin bu defa verdiği mualece ne tesirliymiş! Kız, midesinde gittikçe kuvvet bulmakta. İkinci gün
tabip efendi bir daha celbolunarak yine o ilâçtan ve fakat biraz daha kuvvetlicesinden talep olundu. Herif
kendi ilâcında böyle bir tesir olmadığını bildiği hâlde, ilâcı hakkında hasıl olan hüsn-i zanna halel verme-
yip, güya daha kuvvetlisini tertip eyledi.
Evet ilâcın bu defaki tesiri daha ziyade oldu ya! Yatağında kımıldamayan hasta, oda içinde gezinmeye
bile başladı. Ey şimdi Molyer’in tabipler hakkında söylediği söz yalan mıdır? Tabipliğin en fennî ciheti bir
hatanın vefat etmiş olduğunu anlamak olup, yoksa bir hastalığın hangi hastalık olduğunu teşhise muvaf-
fak olsalar bile her hastalığın bir çok envaı olduğundan, hangi nev’inden olmasını hükmedememektedirler.
Teverrüm hakkında teşhis emraz kitaplarına derc edilmiş olan sayfalarında yazar ki, bu illete müptelâ
olanlar için ilâç olmayıp, verilen ilâçlar ise henüz derdest-i tecrübe olan şeylerdir. Lâkin el altında ihtiyat
olarak iki satır daha yazılmış. Denilmiş ki: “Bu hastalıktan bazı kere kendi kendisine iyi olanlar dahi var-
dır.” İmdi biz Doktor Z. dahi biçare Can’ın yeniden can kazandığını görünce “Pataloji kitabının son ihtarı
doğru imiş be!” diye kendi kendisine taaccüp ederek artık kızın iyi olacağını yakinen gördükten sonra herif
bütün bütün Lokman kesildi, gitti ki, bundan sonra kayınvalidemi dahi getirsem, o da hiç olmazsa Bukrat
kesilebilirdi.
Lâtife değil! Kız, gerçeği gibi kendisini toplamıştı. Hattâ yataktan bütün bütün çıktı. Gündüzün elbi-
sesini dahi giydi. Ziklas, iki günde bir kere kızın tebeddül-i hâlini Râkım’a yazar idiyse de “İşte oğul, size
malûmat-ı lâzımeyi verdim. Fakat evime gelir de, kızı ziyaret ederseniz korkarım ki, hastalığı nükseder.”
zeylini hiçbir mektubundan eksik etmezdi.
Derken kızcağıza sıhhat geldikçe canı dahi sıkılmaya başlayarak, hocasını istemesin mi? Doktor Z.’den
evvel babası itiraz ederek marazının nüksünü mucip olacağını dahi dermiyan edilmiş idiyse de kızı ikna
etmek mümkün olmayıp, bilâkis kız artık Râkım için yüreğinde aşka benzer bir şey hissetmemekte oldu-
ğunu temin eylediğine ve bahusus pederi, İzmir’de bulunup, öteden beri kendisiyle izdivaca can atan bir
dayızadesiyle artık izdivacını teklif eyledikçe, kız buna dahi razı olduğuna mebni, Râkım’a mahsusen uşak
gönderilerek celbedildi.
Koca Râkım, kızı hayatta görünce sevincinden çıldıracağı geldi. Can ise Râkım’ı görünce vücudunda
daha ziyade bir rahat, bir sıhhat bularak,
“Beseret ger heme âlem beserem tîğ-i zenend
Ne tevân berd-i hevâ-yı tu bîrûn ez ser-i mâ”
beytini okumuş idiyse de, Râkım kendisini bu hâle koyanlar işte bu beyitler olduğundan bahisle ba’d-e-
185