Page 27 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 6.Ünite
P. 27

TİYATRO





            HARPAGON       : Duydunuz, duydunuz.
            ELISE          : Aman etmeyin baba, duymadık.
            HARPAGON       : Bir şeyler duydunuz işte, anlamaz mıyım ben? Kendi kendime diyordum ki, para bul-
                            mak ne zor şey bugünkü günde. Ne mutlu diyordum, evinde on bin altını olana!
            CLEANTE        : Rahatsız ederiz diye yaklaşmıyorduk.
            HARPAGON       : Ben söyleyeyim de içim rahat etsin. Olur ki ağzımdan çıkanı yanlış anlar, on bin altınım
                            var sanmaya kalkarsınız.
            CLEANTE        : Biz sizin işlerinize karışmayız.
            HARPAGON       : Ah, keşke olsa, on bin altınım olsa! Nerede!
            CLEANTE        :Benim bildiğim…
            HARPAGON       : Neler yapardım on bin altınla.
            ELISE          : Böyle şeyler bizi…
            HARPAGON       : Paraya öyle ihtiyacım var ki bugünlerde.
            CLEANTE        : Benim bildiğim…
            HARPAGON       : Öyle işime yarardı ki…
            ELISE          : Ama siz de biraz…
            HARPAGON       : Olsa, hiç böyle yakınır mıydım halimden, zamanlar kötü der miydim?
            CLEANTE        : Aman baba, yakınacak halde de değilsiniz, Allaha şükür. Herkes biliyor bir hayli para-
                            nız olduğunu.
            HARPAGON       : Nasıl? Bir hayli param varmış ha? Yalan söylemiş bunu söyleyen. Bundan büyüğü ola-
                            maz yalanın. Namussuz, rezil herifler bu lafı çıkaranlar!
            ELISE          : Aman, öfkelenmeyin baba.
            HARPAGON       : Olur şey değil: Kendi evlatlarım kuyumu kazıyor, düşmanım oluyorlar benim.
            CLEANTE        : Paranız olduğunu söylemek, düşmanınız olmak mı demektir?
            HARPAGON       : Elbette! Bir yandan bu laflar, bir yandan da sizin sokağa attığınız paralar yüzünden
                            günün birinde gelip gırtlağımı kesecekler benim, üstüm başım para dolu diye.
            CLEANTE        : Benim sokağa attığım paralar da neymiş?
            HARPAGON       : Ne miymiş? Gezmeye çıkarken giydiğin o cafcaflı kılık nedir? Dün kız kardeşinin giyi-
                            nişine çatıyordum; ama seninki beterin beteri. Allahın gücüne gider, insanın başına bela
                            getirir bu kadar süslenmek. O kılığında biri seni tepeden tırnağa soysa, dükkân sahibi
                            olur da işletir! Yüz kere söyledim sana oğlum; hiç beğenmiyorum senin gidişatını. O
                            marki hallerin yok mu, korkunç! Aklını kaçıracaksın markilere benzeyeyim diye. Neyle
                            düzülür o giyim kuşam? Bir şeylerimi aşırıyorsun elbet.
            CLEANTE        : Sizin neyinizi aşırabilir insan?
            HARPAGON       : Ne bileyim ben? Nereden alıyorsun o üstüne başına harcadığın paraları?
                            (...)
            HARPAGON       : Neyse bırakalım bunları da bir başka şeyden konuşalım. Ne o? Birbirine göz ediyor
                            bunlar. Kesemi aşıracaklar galiba.
            ELISE          : Kardeşimle pazarlık ediyoruz, hangimiz önce konuşsun diye. Bir diyeceğimiz var size,
                            ikimizin de.
            HARPAGON       : Benim de bir diyeceğim var ikinize.
            CLEANTE        : Bizim sizinle konuşmak istediğimiz mesele… Evlenme meselesi.
            HARPAGON       : Benim de sizinle konuşmak istediğim o: Evlenme meselesi.
            ELISE          : Eyvah!
            HARPAGON       : Eyvah ne oluyor? Evlenme sözü mü ürkütüyor seni kızım, yoksa evlenmenin kendisi
                            mi?
            ELISE          : Evlenme ikimizi de ürkütür tabii siz söyleyince. Kim bilir nedir sizin düşündüğünüz
                            evlenme! Kararınız bizim duygularımıza uymaz korkarım.







                                                                                                           239
   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32