Page 10 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 8.Ünite
P. 10
8. Ünite
İkincisi, tabiate, uzviyete, biyolojik hayata ve içgüdülere bağlıdır ve fâni değerlere sarılır. Zama-
nımızda para ve lüks hırsı, kazanç ve keyif ahlâkı çok defa birinci benliğimizi baskı altında tutan
“ikinci”mizin davranışlarından doğmuştur. Bütün kaba iştah, şehvet, kibir ve gösteriş değerleri
oradadır; ikinci Meral da oradadır. (s. 160)
Eserde Meral’in davranışları, tereddütleri ve kararları kendisini de sık sık benliğindeki bu çifte
kimliğin varlığına inandıracak biçimde gerçekleşir. Paris’e, ahlâkça düşük bir hayat süren eski okul
arkadaşı Feriha’nın yanına gitmek ve her türlü sorumluluk ve ahlâk baskısından uzak, gönlünce ya-
şamak kararını verip bunu ailesine ve Samim’e rağmen uygulamak isterken ikinci Meral’in, pişmanlık
duyup bu yanından tiksindiği anda öteki kişiliğinin, yani birinci Meral’in, sesini duyduğu vurgulanır.
“Bana kendimi öğreten adam” dediği (s. 342) Samim’in ilkesi, Meral’e son kararı verdiren etkendir. O,
“İkincilerimize hâkim olduğumuz nisbette insanız” demektedir.
Romanın öteki figürleri de benliklerindeki ikiliği sık sık fark ederler. Peyami Safa, romanının bir tez
romanı olma özelliğini, ortaya koyduğu düşüncenin tarihsel gelişimine de yer vererek belirginleştirir.
(s. 160) Konuşmamın asıl konusu, romanın bu boyutu üzerinde durmak değil. Bu nedenle, eserde sa-
vunulan düşüncenin roman kurgusuna ve anlatıma nasıl yansıdığına dikkati çekmekle yetiniyorum.
Kurguya yansıtmayı figürlerin konstellasyonunda, yani roman kahramanlarının çaprazlama konu-
munda gerçekleştiren yazar, karşıtlık ilkesini, anlatımında, üslûpta da duyumsatır. Samim’in konuş-
malarında belirginleşen çift kutuplu kavramlarla gerçekleştirir bunu. Bir örnek vereyim:
Paris bunların hepsidir. İçinde konservatuar da vardır. Binbir renkli meçhul de. Zengin bir hayal
içinde meçhul daima malûmun en korkunç rakibidir. Ben malûmum. Yani sayısız imkânlar ara-
sında gerçekleşmiş ve donmuş bir imkânım. Ben bir şeyim, meçhul her şeydir. Fakat... unutma
ki ben varım; meçhul yoktur. O sadece olabilir, fakat olmayabilir de! Ben bir realiteyim, o bir
imkândır. (s. 151)
Bu sözlerde yer alan meçhul-malûm, var-yok, realite-imkân, bir şey-her şey gibi kavramlar yan
yana ya da aynı bağlam içinde kullanılmakla karşıtlığı anlatıma yansıtmaktadır.
Şimdi romanın bir başka özelliğine, anlatı biçimine geçiyorum: Bilindiği gibi romancı eserini ya bi-
rinci kişi ağzından ya da üçüncü kişi ağzından anlatır. Metne bağlı incelemede ben-anlatı ve o-anlatı
olarak nitelenen iki anlatı biçimi vardır. Peyami Safa Yalnızız’da çok yönlü aydınlatma tekniği dediği-
miz yöntemle, romanının anlatıcılarını sık sık değiştirip kâh birinci, kâh üçüncü kişi anlatı biçiminde
yazarak her iki yoldan da yararlanmıştır. Bu çeşitlilik, yazarın anlatı konumunda da kişisel, tanrısal ve
yansız olmak üzere her üç imkândan yararlanmasına yardım eder. Ben-anlatının uygulandığı yerler-
de daha çok kişisel anlatı konumu, o-anlatıda yansız ya da tanrısal-anlatı konumu vardır. Karşılıklı
konuşmaları içeren pasajlarda anlatıcının konumu yansızdır. Anlatılan olayın öncesini sonrasını bi-
len, anlatılan figürün ruhunu okuyan, onun kafasından, kalbinden geçenleri bilen anlatıcı konumuna
auktorial yani tanrısal anlatıcı konumu dendiği göz önünde tutulursa, Yalnızız’da bu konumu sık sık
teşhis etmekteyiz.
(...) Yalnızız’da bolca ustalıkla uygulanmış olan söz sanatlarından teker teker söz etmeye bu yazı-
nın sınırları el vermiyor. Peyami Safa’nın romancılığındaki önemli bir üslûp özelliğine değinerek bu
konuyu noktalamak istiyorum: O da eserin özünü, savunduğu düşünceyi üslûba yansıtmadır ki bir
yandan ayrıntıya inme, öte yandan evrenseli genellemelerle dile getirme gibi iki karşıt anlatım tarzın-
dan birden yararlanmadır. Saniye üslûbu olarak nitelenen, olayların an be an yaşanışını dile getirme
Yalnızız’da önemli bir ölçüde uygulanıyor. Özellikle eserin son bölümleri, Meral’in ve Samim’in yaşan-
tıları böyle işlenmiş. Psikolojik romanda genellikle de realist ve natüralist eserlerde rastladığımız bu
üslûbun Peyami Safa tarafından romantik içerikli bir romanda kullanılmasını da Simeranya ile gerçek-
lik gibi bilinçle seçilmiş iki kutup olarak görmek acaba aşırı bir yorumculuk mu sayılır?
Gürsel Aytaç, Çağdaş Türk Romanı Üzerine İncelemeler
242