Page 7 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 8.Ünite
P. 7
Eleştiri
Birinci kıt’ada imaleler belirtildiği için üzerinde durmuyorum. Sadece, “kâse, senün, hasret, sana,
söndüremez, su, sunam, içsem” kelimelerindeki (s); “dolu, dahi, dökende” kelimelerindeki (d); “kâse,
kanun, kanâ kanâ” kelimelerindeki (k) aliterasyonları ve bütün parçaya hâkim olan kalın (a) ünlüsü ile
onlara kontrast teşkil eden ince (ö, ü) ünlülerinin belirli ahengine işaret edeyim. Şair, belli ki, güzel
şiirlerde daima dikkati çeken ses orkestrasyonuna önem vermiştir.
Bu küçük kıt’anın her mısraında değişik hayaller de vardır. Birinci mısrada gönül “alev dolu bir kâ-
se”ye benzetilmiştir. Onun uyandırdığı kızıl renk intibaı sonuncu mısradaki kan hayali ile devam eder.
Üçüncü mısrada aşk ateşe, gözyaşı suya benzetilmiştir. Bu eski hayaller de şiire romantik bir geçmiş
zaman havası verir. Şiirin mana bakımından en derin ve güzel mısraı:
Men tâ senün yanında dahî hasretem sanâ!
mısraıdır. Burada Divan Edebiyatının en güzel mısralarına benzeyen kesif bir söyleyiş ile yakın-
lık-uzaklık tezadı vardır. Bu tezat kelime oyununu aşan gerçek bir duyguyu ifade eder. Mistiklerde de
görüldüğü üzere, en kuvvetli aşk bile, varlığın temelini teşkil eden ben-sen tezadını, bundan doğan
ayrılık ve hasreti yok edemez.
İkinci parçada da şair uzun ses ve imalelerin üzerine ısrarla basar. Burada, “doğmayup da, tâ
ebed, dîdâr, aydın eder, dil” kelimelerinde (d); “âteş, mahşer, haşr” kelimelerinde (ş) ünsüzleri tekrar
edilmiştir. “Nedir, haşr, eder, dîdâr, dâr” kelimeleri bir iç ahenk vücuda getirmektedir.
Kıt’a mâna ve hayal bakımından bir bütündür. Bütün dünya karanlığa boğulsa bile, yanan gönül
sevgilinin yüzünü aydınlatır. Kâinatı kaplayan karanlık ile ona göre küçük olan gönlün aydınlığı ara-
sındaki tezat ve aşk duygusunun gücünü belirten mübalâğa, bu kıt’aya sanatkârane bir hava veriyor.
Dört mısraın tek bir cümle teşkil etmesi, şiire eskilerde bulunmayan bir yekparelik kazandırıyor.
Üçüncü kıt‘ada mısra başlarında “olsandı, alsamdı, olsandı” kelimeleri arasındaki ses ve şekil
benzerliği, bazı kelimelerin baş ve son ünsüzlerinin tekrarlanması, parçaya hâkim olan (s) ve (n) sesleri
kıt‘ayı ahenkli kılan başlıca fonetik unsurlardır.
Kıt’a mâna bakımından da aşka yücelik veren hayalleri ihtiva ediyor. Sevgili, âşıkın içinde yaşadığı
bir kâinat teşkil eder. “Sema, hava, mekân, eflâk” kelimeleri aşk duygusunu dış âleme aksettirerek, ona
maddî âlemin genişlik ve gerçekliğini kazandırır.
Dördüncü kıt’ada da birbirine benzer yapıda kelimelerin teşkil ettiği ahenk ile çok belirli bir (s)
aliterasyonu vardır. Şiirin muhtevasında sevgililer arasında aşk ve hasret duygularını yücelten mesafe
duygusu orijinal ve sanatkârane bir şekilde ifade edilmiştir. Sevgili görünmese ve uzakta olsa bile,
arada iki tarafı birleştiren bir münasebet bulunması sevgiyi devam ettirir. Hattâ arada mesafe bu-
lunması onu artırır. Çok defa vuslat, aşkı sona erdirir. Diğer kıt’alar gibi bu kıt’ada da ahenk, mâna ve
hayalin birleşmesinden doğan bir güzellik vardır.
Ciltlerle şiir yazan, fakat bir tek güzel mısra söyleyemeyenlerin yanında İsmail Hâmi Danişmend,
adı saygı ve sevgi ile anılacak, gerçek bir sanatkârdır.
Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri 2
Metinde Geçen Bazı Kelime ve Kelime Grupları
dîdâr: Yüz, çehre. izafe: Bir şeye veya bir kimseye bağlama, mal
etme, yakıştırma.
dil: Gönül, yürek.
kesif: Yoğun.
eflâk: Gökler.
encâm: 1. Son, işin sonu. 2. mec. Gelecek. kontrast: Karşıtlık.
pâ / pây: Ayak.
garabet: Yadırganacak yönü olma, gariplik, tu-
haflık. zıyâ (ziya): Işık, aydınlık.
ihtiva: İçine alma, içinde bulundurma, içerme.
239