Page 8 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 6.Ünite
P. 8
6 ÜNİTE
2. METİN
Hazırlık
1. Deneme türünde bir yazı yazmak isterseniz hangi konuları seçersiniz? Niçin?
2. Tekrar okumak istediğiniz bir roman, hikâye, şiir oldu mu? Düşüncelerinizi nedenleriyle açık-
layınız.
KARALAMA DEFTERİ
Şiiri sevdiğim kadar bir şeyi sevmem… Roman, hikâye okumaya, kendilerini edebiyatçılığa kap-
tırmayan kişilerin yazdıkları denemeleri okumaya da bayılırım, ama onlardan ne de olsa bıkılıyor.
Bir romanı isterse, Stendhal’in olsun, üst üste kaç kere okuyabilirsiniz. Anlattıklarını öğrendiniz mi,
elbette kapatacaksınız. Diyeceksiniz ki: “Kitabı kapattıktan sonra da bütün o kişiler içimizde yaşa-
mıyor mu? Düşlerimize karışmıyor mu? Bir yere gider, bir kimse ile konuşurken onlar da birdenbire
önümüze çıkmıyor, yanımıza gelivermiyorlar mı?” Doğrudur, romanlardaki, hikâyelerdeki kişilerin
öyle bir canlılıkları vardır. Ancak bir roman, bir hikâye kişilerinin öyle kitabın dışında yaşayabilme-
leri de, bir romanda, bir hikâyede öz ile şeklin birbirine kaynaşmadığını, ikisinin birbirinden ayrı-
labildiğini gösterir. Mısrada, şiirde ise özü şekilden ayrı olarak düşünemeyiz… Düşünenler yoktur
demiyorum, var, ama ben onların şiiri gerçekten sevdiklerine, anladıklarına inanamıyorum.
Şiirde öz ile şekil birbirinden ayrılamayacağı içindir ki, odamıza astığımız bir resme yıllarca bak-
maktan bıkmadığımız gibi, sevdiğimiz şiirleri, mısraları da boyuna söyleyebiliriz. Her söyleyişimiz-
de de, bir dost yüzü gibi, bakmaya doyamayız.
Dün olduğu gibi bugün de yurdumuzda yaşlı, genç birçok şairler var. Yazık ki çoğu şiirde asıl bu
erdemin aranması gerektiğini unutuyorlar. Şiirin, birtakım konular üzerinde söz söylemek olduğu-
nu sanıyorlar. Bakıyorsunuz, duygularını, düşüncelerini anlatıyorlar, söylediklerinin size dokundu-
ğu da oluyor, yüreklerinin çarptığını işitiyorsunuz, yahut hoşa gidecek benzetişler buluyorlar, gü-
lümsüyorsunuz. Ama o çarpan yürek de, sizi gülümseten o benzetişler de kitapların içinde kalıyor.
Ben asıl şiir diye kitaplardan çıkan, okuyanların bir daha dillerinden düşmeyecek kadar hayatlarına
karışan, sözden kurulmuş şekillere derim. Bunun içindir ki şiirin konusuna da, eskisine yenisine
bakmam, konuların dışında, eskiliğin yeniliğin dışında, bir daha parçalan-
Metne Dair mayacak bir söz bütünü olmuş, bir nesnenin varlığı gibi bir varlık edinmiş
Türk edebiyatında de- şiirler, mısralar ararım. Bir şiirin özüyle şeklini birbirinden ayırabildim
neme türü başlangıçta mi, şeklinden ayrı olarak özünü ya da özünden ayrı olarak şeklini düşü-
“Musahabe”, “Tecrübe-i nebildim mi bence artık o bir şiir değildir, doğru, değerli bir söz olabilir, o
Kalemiyye” gibi isimler- başka, ama bir şiir değildir.
le bilinirdi.
Nurullah ATAÇ, Karalama Defteri İle Sözden Söze
244