Page 6 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | 7.Ünite
P. 6

7.  Ünite




               Oluk oluk kanların aktığı, bu, Birinci Dünya Boğazlaşması’nda, Türkiye, Almanya’dan yana ve felaket-
               ten felakete sürükleniyor. Büyük salonda, küçük salonda, kütüphanede, yemek odasında hep o fe-
               laketten konuşuluyor alçak kademeli seslerle. (Sanki yan odada bir ölü yatıyormuş gibi... Belki pek
               açık değil bütün bunlar çocuk kafamda, öyle de olsa.) Gazete ve dergi fotoğraflarında da görüyorum,
               evde ve sokakta (...) çamurlara batmış askerler, kara haberler...

                  Birinci Dünya Savaşı dünyayı allak bullak ededursun, İsviçre tarafsız. İsviçreliler yurtsever, iri köy-
               lüler dağ yamaçlarında, kentlerde saatçi ya da bankacı. Adım başında bir banka, bir saatçi. Üçgen (...)
               çikolatası. Kartpostallarda gölde kuğu kuşları, (...) göle dökülen minare boyu fıskıye.

                  İstanbul’da Almancı ittihatçılar iktidarda ve imparatorluk çökmekte... Cenevre sefaları, “servet-i
               kazibe”nin son kırıntıları, düzen kaçınılmaz olarak çökecektir. Arkası ne olacak daha belli değil o sıra-
               larda.

                  Türkiye’de olup bitenler? Gençler toplaşıp bunu tartışıyorlar sabahlara kadar. Lozan’da Türk Talebe
               Cemiyeti Başkanı Saracoğlu Şükrü adında ateşli bir delikanlı. Arif’i çok seviyor. Öğrenci sokak geçitle-
               rinde, törenlerinde Türk bayrağını hep Arif taşıyor.

                  “Fort comme un turc!” diye haykırıyor İsviçreli kadınlar hayranlıkla.
                  Peki, bu yaşantı, bu Maison Royale, bu bolluk? O yaşta kavrayamadığım bir şey ama, daha sonraları
               anlayacaktım ki, Rumeli ve Anadolu’da, ailenin nerdeyse birer memleket büyüklüğünde “otlakıyeleri”
               var şurda burda... Preveze’den bu memleket büyüklüğündeki “otlakıyelerden” birtakım paralar ge-
               liyordu. Babamın oradaki adamı, Ahmet Dino’nun Sultan’dan satın aldığı, Tepedelenli Ali Paşa’dan
               kalma çiftliklerin başında, mevsimi gelince binlerce koyun sahibi celeplerden “otlakıye” paralarını
               topluyor; her yıl gönderiyordu.
                  Savaş ilerledikçe, İmparatorluk eridikçe, Yunanlıların bu işe el koymamaları olanaksızdı elbet.

                  Evde hep misafir var dedim.
                  Kimler mi?

                  Kimler yok ki...
                  Anımsayabildiğim, örneğin Reşit Beyler...

                  Eski nazırlardan Reşit Bey, düşünceli, ciddi bir adam.




























                                                     Leman Gölü, Cenevre



      212
   1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11