Page 43 - Özel Eğitim İhtiyacı Olan Öğrenciler
P. 43
ÖZEL EĞITIM IHTIYACI OLAN ÖĞRENCILER
DSM-4’de Yaygın Gelişimsel Bozukluklar (YGB) kategorisi altında beş farklı bozukluk bulunmaktadır:
otistik bozukluk, Asperger sendromu, başka türlü sınıflandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk (atipik otizm),
çocukluk çağı dezentegratif bozukluğu ve Rett sendromu. YGB tanımlarına göre sosyal etkileşim, dil ve iletişim-
deki zorluklar ile sınırlı ve tekrar eden davranışlar göz önüne alındığında en ciddi gelişimsel farklılıklar gösteren
durumlar otistik bozukluk olarak tanımlanırken, zekâ ve dil işlevlerinde normal gelişim gösteren ve diğer alan-
larda zorluk yaşayan bireyler için Asperger sendromu tanımı kullanılmaktadır. Otistik bozukluk ve Asperger
sendromunun belirtilerinin bir kısmını ya da tamamını daha hafif düzeyde sergileyen bireyler ise başka türlü
sınıflandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Çocukluk çağı dezentegratif bozuk-
luğu ve Rett sendromu ise zamanla kaybedilen gelişimsel beceriler ve bu eksikliklerin sosyal entegrasyonu zor-
laştırması şeklinde tanımlanır.
Mayıs 2013’te yayımlanan ve halen güncel olan DSM-5’te, Yaygın Gelişimsel Bozukluklar (YGB) yerine
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) terimi kullanılmıştır. DSM-4'teki beş ayrı kategori DSM-5'te tek bir kategori
altında yani otizm spektrum bozukluğu olarak birleştirilmiştir. Ayrıca tanı kriterleri içinde bireylerin destek ih-
tiyaç düzeyleri, belirtilerin sıklık ve şiddetine göre "destek gerektiren", "yoğun destek gerektiren" ve "çok yoğun
destek gerektiren" olarak üç farklı kategoriye ayrılmıştır (Friedman vd., 2012). DSM-5’te OSB tanımı altında
belirtiler iki ana başlık altında toplanmıştır: A boyutunda toplumsal iletişim ve etkileşimle ilgili sorunlar; B boyu-
tunda ise sınırlı ve tekrar eden davranışlar, etkinlikler ve duyusal sorunlar bulunmaktadır (Wong vd., 2014).
Araştırmalar, OSB'ye bağlı belirtilerin genellikle en geç iki yaşında belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya
başladığını göstermektedir. OSB'li bireylerin, tipik gelişim gösteren akranlarına göre özellikle dil ve sosyal etki-
leşim alanlarında daha yoğun sınırlılıklar yaşadıkları belirtilmektedir (Elsabbagh ve Johnson, 2009; Töret,
2016). Dilin gelişimsel ve pragmatik işlevlerindeki kısıtlamalar, OSB'li bireyler ile tipik gelişen akranları arasın-
daki farkları belirlemede önemli ipuçları sunar (Landa, 2007; Tager-Flusberg vd., 2005). OSB belirtilerinin kişi-
den kişiye değişkenlik gösterdiği ve zaman içinde aynı kişide de farklılık arz edebildiği ifade edilmektedir (Mu-
kaddes, 2014). DSM-5, belirtilerin değişkenliği ve zamanla farklılaşmasının erken teşhisi zorlaştırabileceğini
belirterek tanı için tüm belirtilerin ve sonuçların gözlemlenmesi zorunluluğunun olmadığını vurgulamaktadır.
Örneğin iki yaşındaki bir çocukta dil gelişiminde gözlenen kısıtlılıklar, şu an için toplumsal etkileşimi sınırlamasa
bile ilerleyen yıllarda sosyal beklentiler ve toplumsal iletişim becerilerinin eksikliği nedeniyle sorunlara yol aça-
bilir (Kaymak, 2016). Bu nedenle DSM-5'teki yeni yaklaşım, şüpheli gelişimsel özelliklerin incelenmesine olanak
tanıyarak erken müdahale için daha fazla zaman sağlamakta ve erken eğitim ile tanılama şansını artırmakta-
dır. Erken tanı ve müdahale, OSB'li bireylerin yaşam kalitesini iyileştirebilecek birçok araştırma bulgusuyla des-
teklenmektedir (National Autism Center [NAC], 2015; Pinto-Martin vd., 2005).
OSB'nin ilk yıllarda ortaya çıkan belirtileri, toplumsal
veya sosyal bir bağlam olmadığı için başlangıçta sınırlılık yarat-
mayabilir. Ancak bu belirtiler genellikle ebeveynler ve aile üyeleri
tarafından tuhaf olarak algılanır. OSB'li bireylerde sosyal etkile-
şim ve iletişimde gözlemlenen ilk belirtiler arasında genellikle göz
kontağından kaçınma ve ana baba gibi birincil bakıcıların yakın-
lığını aramama yer alır. Erken çocukluk döneminde görülen diğer
belirtiler arasında ise isme tepkisizlik, gülümsememe, ortak dik-
kat eksikliği, nesneler ve kişiler arasında bakışlarını değiştirmede
zorlanma, jest, mimik, vurgu ve ton gibi sözsüz iletişim unsurla-
rını kullanmamak ve bu farkları kavrayamamak bulunur (Eag-
le, 2002; Mundy vd., 2007; Steiner vd., 2012; Werner vd., 2000).
Sosyal etkileşimde önemli bir diğer gösterge oyun ve oyuncak kullanımıdır. OSB'li bireyler, tipik gelişim göste-
ren akranlarına göre daha sınırlı oyun becerilerine sahiptir ve oyuncakları genellikle tercih edilen nesnenin asıl
işlevinden farklı, sınırlı ve tekrar eden davranışlar şeklinde kullanırlar. Özellikle hayali oyunlar ve akranlarıyla
oynanan karmaşık rol oyunlarını anlamada ve sürdürmede zorluk çekerler; bu da onların ilgisiz ve pasif görün-
melerine neden olur. Zamanla sosyal oyunlardan dışlanırlar ve fiziksel ya da duygusal akran zorbalığına maruz
kalabilirler (Diken, 2012; Jonshon vd., 2007; Stanley ve Konstantareas, 2007).
43