Page 81 - İKİ BOYUTLU SANAT ATÖLYE 12
P. 81

İnsanoğlu uygarlık tarihinin her evresinde öldükten sonraki yaşama inanmıştır. Bu doğrultuda
              inandıkları Tanrı olgusu ve değerleri anlatan sembol, şekil, resim vb. eserler üretmişlerdir. Dolayı-
              sıyla Roma ve Bizans Dönemleri sanatlarında dahi soyut konuların bu dünyaya ait görü nümleriyle
              somutlaştırılmış olduğu görülmektedir.







































                                 Görsel 2.36: Meryem’e Hürmet, 1320, Giotto, Metropolitan Müzesi, New York
                  Akademik anlamda resmin bir sanat olarak incelenmesinin Rönesans ile başladığı söylenebi-
              lir. Orta Çağ sanatında soyut konular (ilahi metinler, mitoloji, efsane vb.) dün yevi imgelerle tasvir
              edilmiştir. Bu durum erken Rönesans ile başlayıp realizme kadar devam eden süreç için de ge-
              çerlidir. Erken Rönesans’ın en önemli ustalarından olan Giotto de Bondone’nin Hristiyan ikonog-
              rafisinin hikâyelerini resimlediği kompozisyonlar da (Görsel 2.36) bunu ispatlar durumdadır. Dinî
              yapılarda çok güzel örnekleri görülen bu sanat eserleri 20. yy. soyut sanatının da ilham kaynakları
              olmuştur.
                  Örnekler konu benzerlik ve farklılıklarıyla şu şekilde artırılabilir: Boticelli’de güzellik; güller,
              ilkbahar, çiçekli bir elbise, ilahi ışık, altın rengi sarı vb. ile sembolleştirilmiştir. Holbein’de ise bir
              elçilik görevini masada duran Türk halısı, politik ve dinî bölünme ile ilgili huzursuzluğu aralık du-
              ran bir kitap, yine huzursuzluğu müzik aletindeki kopuk tel, yer altını ya da ölümü kuru kafa ile
              sembolleştirildiği ve soyut olanın somutla vücut bulmuşluğu görülür.
                  Hans Holbein, Albrecht Dürer, Hieronymus Bosch, Albrecht Altdorfer, Giuseppe Arcim boldo,
              El Greco, Francisco Goya vb. ressamlarda somutlaşarak günümüze kadar gelen soyut eğilim-
              ler Paul Gauguin ve Paul Cezanne’la tüm modern sanat ekollerini ateşlemiştir. Bununla birlik-
              te “sanat” hiçbir zaman olmadığı kadar bireysel bir dürtüyle yapılmaya başlanmıştır. Sa natçının
              sorgulama yöntemleri çok kişisel ve devrimci bir ivme kazanmıştır. Resmin her türlü anlamda
              tekniği alabildiğine özgürleşmiştir. Gelenek hiçbir dönemde bu kadar sorgulanıp köktenci biçimde
              dışlanmamıştır. Bu tutumlar birbiri ardı sıra gelen modern sa nat akımlarını doğurmuştur. Sanat-
              çının yeni bir plastik dil yaratma arzusu sonucu geliştirdiği bu tepkiye rağmen gelenek birikimi ve
              becerileri de zaman zaman kullanılmaya devam etmiştir.






                                                                                                          79
   76   77   78   79   80   81   82   83   84   85   86