Page 79 - İKİ BOYUTLU SANAT ATÖLYE 12
P. 79
KOMPOZİSYON
Romantik ressamlar; melankoli, hüzün, umutsuzluk, aşk ve korku gibi güçlü duygulara eserlerinde yer
verip iç dünyalarını ve duygusal durumlarını eserlerine yansıtarak izleyiciyle duygusal bir bağ kurmayı
hedeflemişlerdir.Resimlerde mitolojik, efsanevi ve fantastik unsurlara da sıkça yer verilir. Ressamlar;
mitolojiden, edebiyattan ve efsanelerden esinlenerek fantastik ve doğaüstü sahneler yaratmışlardır.
Kurgusal ve gerçeküstü unsurlar, resimlerin etkileyici ve büyülü bir atmosfere sahip olmasını sağlamıştır.
Sanatçı, geleneksel kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmak yerine bireysel yaratıcılığa ve hayal gücüne odaklanmıştır.
İspanyol asıllı Francisco Goya (Fransisko Goya), Romantik Dönemin en önemli temsilcilerinden biridir. Eser-
leri, devrimlerin ve savaşların etkisini taşıyan acı ve ızdırapları betimlemektedir. Saray ressamı olarak da ça-
lışmış sanatçının pek çok farklı konuda eseri bulunmaktadır. Sanatçı, “Balkondaki Mayalar” isimli kompozis-
yonunda (Görsel 4.15) yüzeyi kare ve dikdörtgen olarak balkonun üst demiri aracılığıyla ikiye böl müştür.
Kare ve dikdörtgenin birbirine olan oran ilişkisi, bilinçli olarak belirlenmiştir. Bu karenin köşegenleri nin
oluşturduğu üçgen, iki kadının büstlerini çevrelemektedir. Sanatçının sıklıkla kullandığı bu kompozisyon
şablonu, dikdörtgenin orta eksenindeki merkezde küçük bir karenin oluşmasını sağlamıştır.
Empresyonizm, 19. yüzyılda yaşanan ihtilalin ve modern-
leşmeye bağlı gerçekleşen teknolojik ve endüstriyel geliş-
melerin etkisinde sanatsal bakımdan kırılmaların yaşandığı
bir dönüm noktası olarak tanımlanır. “İzlenimciler” olarak
bilinen bu akımın sanatçıları, eserlerini akademik kuralların
uygunluğuna göre değil “gerçekten izlenimlerini ifade eder
biçimde” yansıtmışlardır. Gün içerisinde ışığın değişimini
gözlemlemek üzere atöl yelerinin dışında çalışan sanatçı-
lar, ışığı ve rengi araştırma yoluna gitmişlerdir. Bu sayede
gün ışığındaki renk tayfını inceleme fırsatını bularak ışığın
titreşimlerini eserlerine yan sıtmışlardır. Eserlerde hızlı fırça
vuruşları ve renklerin yan yana gelerek kaynaşması söz ko-
nusudur. Empresyonizmin odağı renk ve ışık tır. “Bitmemiş-
lik hissi” uyandıran eserler, olması gerekeni değil sanatçının
izlenimlerini yansıtma sının bir sonucudur. Empresyonist sa-
natçıların bir kısmının pa letinde siyah, beyaz ve kahveren-
ginin olmadığı bilinmektedir. Sanatçılar, eserlerinde kendi
seçtikleri canlı renkleri bilinçli olarak tercih eder. Eserlerde
renkler ve bunların varyasyonları görülür. Boya, katman lar
hâlinde sürülür.
Görsel 4.15: Kompozisyon Şeması (Balkonda Mayalar,
Empresyonist akımın temsilcileri Pierre-Auguste Renoir 1800-1810, Francisco Goya,
(Piye Ogüst Renua), Edouard Manet (Edvard Mane), Claude Metropoli tan Sanat Müzesi, New York)
Monet, Edgar Degas (Edgar Döga), Camille Pissarro (Kamil
Pisağo) ve Alfred Sisley'dir.
Empresyonizmin “ışığın geçici etkilerini nesnel olarak yansıtma” kuralına bağlı kalmayı reddeden ancak bu
akımın saf ve parlak renklerini kullanarak kendi stillerini oluşturmak için Empresyonizmden ayrılan Paul
Cezanne (Pol Sezan), Paul Gauguin (Pol Gogen), Vincent van Gogh (Finsınt Fan Hoh), Henri de Tou louse-
Lautrec (Oği dö Tulüz Lötrek) ve Georges Seurat (Jorj Söra) gibi sanatçılar, eserlerini Post Empresyonizm
(Yeni İzlenimcilik) akımının ışığı altında üretmişlerdir.
77

