Page 132 - GENEL SANAT TARİHİ 9
P. 132

GENEL SANAT TARİHİ

          Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya;
          mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği ile sanat dünyasında önemli bir yer tutmaktadır. Bu eser
          Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilisedir ve  aynı yerde üç kez inşa
          edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, V. yüzyıldan İstanbul’un
          fethine kadar Hagia Sophia (Aya Sofya) (Kutsal Bilgelik) olarak isimlendirilmiştir.
          İmparator I. Konstantinos tarafından 360 yılında yaptırılan Megale Ekklesia ve İmparator II. Theodosis’in
          415 yılında yeniden inşa ettirdiği kilise, halk ayaklanmalarında yıkılmıştır. Günümüzde Ayasofya-i Kebir
          Camii Şerifi olarak bilinen yapı, İmparator Justinianus tarafından dönemin iki önemli mimarı Tralleis
          (Aydın) Anthemios ve Miletoslu (Balat) İsidoros’a yaptırılmıştır. Kayıtlardan, eserin 5 yıl 10 ay gibi kısa bir
          sürede tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır.
          Justianios’un anıtsal kilisesi, imparatorluğun gücünü yansıtacak boyut ve zenginliktedir. Tasarım ve
          uygulama için görevlendirilen iki teknik adam tarafından o güne kadar benzeri görülmemiş bir proje
          geliştirilmiştir.  “Kubbeli  bazilika”  olarak  adlandırılan  bu  mekânsal  düzenleme,  ardından  gelen  birçok
          dinî yapıya örnek oluşturmuştur. Kuzey Afrika, Mısır, Suriye, Yunanistan ve Batı Anadolu’dan getirilen
          renkli taşlarla, altın ve gümüş varaklı mozaiklerle bezenen iç mekân boyutları, biçimi ve üstün işçiliği
          ile hayranlık uyandırmaktadır. 532-537 yılları arasında inşa edilen kilise dört ayak üzerine oturan 33 m
          çapında bir kubbe ile ona doğu ve batıdan bitişen iki yarım kubbe ile örtülmüştür. Ayasofya mimarisindeki
          en önemli özellik, kubbesinin alışılmıştan daha büyük olması ve orta mekâna hâkimiyetidir (Görsel 5.59).
          Yapı inşa edilirken mimarlar tarafından binanın yapımında mermer, taş ve tuğla kullanılmış; kubbenin
          depremlerde kolay yıkılmaması için de özel olarak üretilen hafif ve sağlam tuğlalar kullanılmıştır.




























           Görsel 5.59: Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi, İstanbul
          916 yıl kilise olarak ibadete açık olan yapı, Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle
          camiye  çevrilmiştir.  Osmanlı  Dönemi’nde  Ayasofya  çeşitli  onarımlar  geçirmiştir.  XVI.  yüzyılda
          Mimar Sinan ve XIX. yüzyılda Fossati kardeşler tarafından yapılanlar bunların en bilinenleridir.
          Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri
          ile cami olarak varlığını sürdürmüştür. XVI ve XVII. yüzyıllarda caminin içine mihraplar, minber,
          müezzin  mahfilleri,  vaaz  kürsüsü  ve  maksureler  eklenmiştir.  Yapının  dışına  farklı  dönemlerde
          yaptırılan minareler, medrese, sıbyan mektebi, muvakkithane, şadırvan, sebiller, güneş saatleri,
          mütevelli heyeti odası ile Ayasofya; Osmanlı Dönemi’nde kompleks bir yapıya dönüştürülmüştür.
          481 yıl boyunca cami olarak hizmet veren Ayasofya, 1934 yılında müzeye dönüştürülmüş ve 2020
          yılına kadar müze olarak hizmet vermiştir. 24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya-i Kebir Cami-i
          Şerifi adıyla yeniden ibadete açılmıştır.
          130
   127   128   129   130   131   132   133   134   135   136   137