Page 128 - GENEL SANAT TARİHİ 9
P. 128

GENEL SANAT TARİHİ

          Mimari

          Bizans  mimarlığının  özü,  Roma’ya  benzemektedir.  Özellikle  mimaride  görülen  büyüklük  anlayışı,
          Roma ile aynıdır. Yunan sanatındaki ölçü ve inceliğe dayanan anlayıştan uzaklaşılarak imparatorluğun
          büyüklüğü ve gücü simgelenmiştir. Roma mimarisi gibi Bizans mimarisi de tek merkezden idare
          edilmiştir.
          Bizans mimarisi, IV ve V. yy’da Helen ve Roma kültürlerinin yeni bir yorumu olarak Anadolu’da doğmuş
          ve Konstantinopolis’te gelişmiştir. Bizans mimarisi, ilk olarak Arap mimarisinden faydalanmış ve bu
          bilgiyi yorumlayarak kendi amaçlarına uydurmuştur. Doğu mimarlığının etkisi altında gelişen Bizans
          mimarisi bir tuğla mimarisidir. Tuğla dışında malzeme olarak bazen taş, bazen taş ve tuğla birlikte
          (almaşık teknik) kullanılmıştır.
          Bizans kentleri Roma şehirleri gibidir. Kent planlamasında antik kentler ve Roma örnek alınmıştır.
          Kentlerde Antik Çağ’ın özelliği olan ana yollar, meydanlar, forumlar, sütunlu caddeler, zafer takları,
          dikili  taşlar  belli  bir  düzen  içinde  yer  almıştır.  Bizans  dönemi  sivil  ve  askerî  mimari  örneklerine
          başkentte ve Anadolu’nun birçok yerinde rastlanabilir. Bu yapılara şehirlerin etrafını çevreleyen
          surlar, kaleler, çeşitli saraylar, su kemerleri, köprüler, yer altı yolları, direkli caddeler, üzeri kapalı ya
          da açık sarnıçlar örnek olarak gösterilebilir. Bugün de varlığını sürdüren İstanbul’daki surlar, Tekfur
          Sarayı, Chora (Kora) Manastırı (Kariye Camii), Pantakrator Manastırı (Zeyrek Camii), Yerebatan ve
          Binbirdirek sarnıçları, Valens Su Kemeri (Bozdoğan Kemeri), Çukurbostan Açık Sarnıcı, Dikilitaş,
          Çemberlitaş, Bizans mimarisinin İstanbul’daki dev boyutlu yapılarındandır.

          Bizans   mimarisinde   saraylar   denize   ve
          manzaraya  hâkim,  teraslandırılmış  yamaçlar
          üzerine kurulmuştur. Sarayların çevresi ağaçlar,
          çiçek  tarlaları  ve  çeşmeleriyle  cennetin  küçük
          bir kopyası olarak algılanabilecek görkemli, geniş
          bahçe ve parklarla kuşatılmıştır. Bu saraylar, tek
          ve  büyük  bir  blok  yerine  birbirlerine  merdiven,
          koridor ve geniş mekânlarla bağlanan, bahçeler
          içine dağılmış yapılardan oluşan komplekslerdir.
          Bizans  sarayları;  imparator  sarayları,  özel
          saraylar  ve  piskoposluk  sarayları  olmak  üzere
          üçe   ayrılmaktadır.   Bizans   imparatorları,
          başlangıçtan itibaren İstanbul’daki Büyük Saray
          ve  Blakhernai  Sarayı’nı  imparatorluk  sarayı
          olarak  kullanmışlardır.  Topkapı  Sarayı  gibi  çok
          geniş bir alan içinde çeşitli yapılardan oluşan ve
          Büyük Saray diye bilinen kompleks, İstanbul’un
          ilk büyük imparatorluk sarayıdır (Görsel 5.50).
                                                        Görsel 5.50: Büyük Saray rekonstitüsyonu
          Büyük Saray; Ayasofya, hipodrom ve Marmara
          Denizi  arasında  uzanmakta  ve  100.000  m2  lik
          bir alan kaplamaktadır. Yapımını I. Konstantinos’un başlattığı Büyük Saray özellikle I. Justinianus
          (Jüstinyen) (527-565) ve Theofilos (829-842) zamanlarında birçok kez yeniden yapılmış, genişletilmiş
          ya da onarılmıştır. Arazi yapısı nedeniyle saray üç ana teras ve üç ara terastan oluşmaktadır. Üst
          terasta yönetim binaları olan Dafne ve Magnaura sarayları (yabancı elçilerin kabul edildiği yapı), orta
          terasta açık alanlar, alt terasta Boukoleon Sarayı ve liman yer almaktaydı. Bizans imparatorlarının IV
          ve IX. yüzyıllar arasında kesintisiz olarak yaşadıkları Büyük Saray zamanla önemini yitirmiş, özellikle
          Komnenoslar  Dönemi’nde  Ahırkapı-Sarayburnu  arasındaki  Mangana  Sarayı  ile  Ayvansaray’daki
          Blakhernai Sarayı önem kazanmıştır.

          126
   123   124   125   126   127   128   129   130   131   132   133