Page 91 - Konu Özetleri TYT AYT Felsefe
P. 91
GÖRÜŞ ANALİZİ: (AUGUSTINUS, FÂRÂBÎ, İBN SÎNÂ, GAZÂLÎ, İBN RÜŞD) - TASAVVUF DÜŞÜNCESİ
Son olarak, aklın kendisinin de sorgulanan bir durumda olabileceğini ve akıl idrakinin ötesinde bir hakem olabileceğini öne
sürer.
Bu son hakem, akıl tarafından elde edilen bilgilerin doğruluğunu veya yanlışlığını değerlendirir.
Gazâlî, bilginin temeline erişimde daha temkinli bir yol izler ve akıl ve duyusal deneyimlerin ötesinde bir bilginin mümkün
olduğuna işaret eder.
Bu, onun mistik yönleri olan bir düşünür olduğunu ve bilginin sadece rasyonel veya deneysel yollardan değil, aynı zaman-
da içsel, spiritüel bir deneyim yoluyla da elde edilebileceğine inandığını gösterir.
Metafiziksel bir “hakem” fikri, onun epistemolojik arayışlarının nasıl daha derin, spiritüel bir boyuta taşınabileceğini gösterir.
5. METİN: İBN RÜŞD-TUTARSIZLIĞIN TUTARSIZLIĞI
Kısaca söylemek gerekirse onlara (filozoflara) göre (Tanrı’dan gelen) dinler; insanları, bütün
insanların ortaklaşa olarak izleyebilecekleri yollardan bilgeliğe (hikmet) yönlendirdikleri için
zorunludur. Felsefe, mutluluğun yolunu kimi insanlara ussal olarak göstermektedir. Felsefe-
nin işi, şeylerde bulunan incelikleri (hikmet) öğretmektir. Din ise tüm insanlığı bilgilendirme
amacıyla gönderilmiştir. Bununla birlikte hiçbir din yoktur ki bilge kişilere özgü konularda
birtakım uyarılarda bulunmuş olmasın ve aynı zamanda sıradan insanlarla da ilgilenmiş ol-
masın. Toplumda elit sınıfın varlığının yetkinliği ve mutluluğa erişebilmesi yalnızca insanların
geneli ile aralarında bulunan ortak yönlere bağlıdır. Bu nedenle elit sınıfın varlığı ve yaşama-
sı için birtakım genel bilgilerin ister çocukluk çağında ister gençlik çağında ya da uzmanlık
alanına geçiş sırasında öğretilmesi zorunludur. Bir kimsenin erdemli olabilmesi için bu nok-
tada karşısına çıkabilecek olan kimi bilgileri basite almaması, bunları en güzel bir biçimde
yorumlaması(te’vil) ve bu bilgilendirmenin seçkin kimselere değil insanların geneline yönelik olduğunu bilmesi zorunludur.
Ayrıca bir kimse tüm dinlerin gerçek olduğunu bilse de onun bu dinler arasından en üstün olanını seçmesi ve üstün olan di-
nin daha üstün bir din tarafından geçersiz kılındığını bilmesi zorunludur. Bu nedenledir ki insanlar arasında İskenderiye’ye
(Felsefe Okulu’na) bağlı oldukları bilinen filozoflar, İslam dini kendilerine ulaşınca Müslüman olmuşlardır. Aynı şekilde Rum
toprakları olarak bilinen yerlerde bulunan filozoflar da kendilerine İsa’nın dini ulaşınca Hıristiyan olmuşlardır.(…) Vahiy
alan kimseler arasında da bilgelik (hikmet-felsefe) hiç eksik olmamıştır. (…) Her peygamber bilgedir (hakîm-filozof), her
bilge peygamber değildir ama bunlar peygamberlerin vârisi olan bilgin kimselerdir. (…) Tüm dinlerin kaynağı vahiydir, akıl
ise vahyin ayrılmaz bir parçasıdır. Kim yalnızca akla dayanan bir dinin bulunabileceğini ileri sürerse bilmelidir ki böyle bir
düzen, kaynağı hem vahiy hem akıl olan dinlerden kesinlikle eksik olacaktır.
İbn Rüşd, Tehâfut et-tehâfut el-felâsife (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)
Metne İlişkin Kavramlar:
Bilgelik: Derin yaşam bilgisi, uzun ve çeşitli deneyimlerden elde edilen anlayış, doğru ve erdemli kararlar verebilme ye-
teneği.
Din: İnsanların, kutsal kabul ettikleri metinlerin, inançların, ritüellerin, ahlaki yasaların ve genellikle tüm var olanların yara-
tıcısı olan bir tanrının varlığını kabul ettikleri doktrinler bütünü.
Akıl: İnsanın düşünme, kavrama, muhakeme etme ve sonuç çıkarma yeteneğine verilen ad.
Vahiy: İslam inancına göre Allah’ın peygamberlere doğru yolu göstermek, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını insanlara bil-
dirmek amacıyla gönderdiği mesajlardır.
Metnin Analizi:
İbn Rüşd’ün “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” adlı eserinden alınan bu metin parçası, vahiy ile felsefi bilgelik arasındaki ilişkiyi
ele alır. Temel argümanı, vahiy alan bireylerin (peygamberlerin) aynı zamanda bilge (filozof) olduğu, ama her bilgenin
peygamber olmadığı yönündedir. Ancak, bilgeler, peygamberlerin varisleridir ve onların sunduğu bilgelikle uyumludurlar.
Bu, vahyin ve felsefenin birbirine zıt olmadığı, hatta birbirini tamamladığı fikrini öne sürer. İbn Rüşd, din ile akıl arasında
bir uyuşmazlık olmadığını, aksine ikisinin bir armoni içinde olabileceğini savunur. Bu görüş, hem dini metinlerin rasyonel
yorumunu destekler hem de felsefi düşüncenin dini inançla uyumlu olabileceğini gösterir. Aristotelesçi düşüncenin önemli
bir temsilcisi olarak, akıl ve vahiy arasındaki uyum konusuna odaklanır. Onun bu yaklaşımı, daha sonraki dönemlerde Hris-
tiyan ve Yahudi düşünürler üzerinde de etkili olmuş, böylece din ile akıl arasında köprüler kurulmasına yardımcı olmuştur.
FAYDALI BAĞLANTI
• İbn Rüşd
FELSEFE - TYT/AYT MEBİ KONU ÖZETLERİ 93