Page 54 - FELSEFE 11 BECERİ TEMELLİ ETKİNLİK KİTABI
P. 54
22 FELSEFE 11 Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
dir. Yaradan’ın varlığını ve arazların sonradan Öyleyse akıl hakemi ortaya çıkarak duyu or-
meydana geldiğini bilmek gibi.) doğruluğuna ganlarının verdiği bilgilerin yanlışlığına nasıl
duyulan güvene benzer bir güven miydi? Yok- hükmettiyse akıl idrakinin ötesinde başka bir
sa bunlara duyulan güven, aldanma ve gaflet- hakem doğabilir ve onun sağladığı bilgilerin
ten uzak olan gerçek bir güven miydi?” yanlış olduğuna hükmedebilir.”
Bu düşünceler ile bütün gücümle duyu organ- (…)
larına dayalı verileri ve zorunlu akıl prensipleri Bu hastalık amansız bir hâle geldi ve yaklaşık ola-
üzerine düşünmeye koyuldum. “Acaba bunlara rak iki ay sürdü. Bu iki aylık süre içinde ben fiilen
karşı da içimde kuşku duyulabilir miyim?” diye “safsatacı” (her şeyden şüphe eden) bir hâl üzerey-
düşündüm. Uzun süre tereddüt döneminden son- dim. Ancak içinde bulunduğum bu durumu kim-
ra duyu organlarına dayalı bilgilerin doğruluğuna seye söylemiyor, sözlü olarak ifade etmiyordum.
güvenmeye de gönlüm izin vermedi. Vicdanımda Nihayet Cenabıhak beni bu amansız hastalıktan
duyduğum bu şüphe gittikçe arttı, vicdanım bana kurtardı. Vicdanım tekrar eski sağlıklı hâline ka-
şöyle sesleniyordu: vuştu.
“Duyu organları ile elde edilen bilgilere nasıl
güvenebilirsin? Duyu organlarının en güçlü Artık vicdanım zorunlu akli bilgileri makbul ve
olanı görme duyusu (göz) değil midir? Göz geçerli görmeye, onlara güvenmeye ve doğruluk-
gölgeye bakar, onun durgun ve hareketsiz ol- larını kabul etmeye başladı.
duğunu görür. Sonra gölgenin hareketsiz oldu-
ğu hükmüne varır.” Gazâlî, “el-münkız mine'd-dalâl” adlı eserinden
Daha sonra belli bir sürenin geçmesi ile tecrübe alıntılanmıştır.
ve gözlem sonucunda gölgenin hareketli olduğu-
nu anlar. Ancak gölgenin hareketi bir defada ve
birdenbire oluşmaz, yavaş yavaş ve milim milim
meydana gelir. Bu hareket öylesine devamlıdır ki
gölgenin durgun olduğu bir an bile bulunmaz.
Yine aynı göz yıldızlara bakar ve onların sadece
küçük bir altın lira büyüklüğünde olduklarını gö-
rür. Daha sonra astronomi ilminin delilleri, o yıl-
dızların dünyadan kat kat daha büyük olduklarını
ortaya koyar. İşte duyu organlarından biri, bura-
dakine benzer bir hükme varıyor. Daha sonra akıl
hakemi ortaya çıkarak duyu organlarının verdiği
hükmün savunulmayacak şekilde yanlışlığını or-
taya koyuyor ve onu ihanet ile suçluyor.
O zaman şöyle dedim:
“Öyleyse duyu organlarının verdikleri bilgilere
duyulan güven de kayboldu. Galiba evveliyat
denilen akli bilgilerden başka güvenilecek bir
şey kalmadı. Şu sözleri örnek olarak verebili-
riz:
On sayısı, üç sayısından daha büyüktür.
Bir şey aynı anda hem ispat ve hem inkâr edi-
lemez.
Bir şeyin hem hadis (sonradan olan) olduğu
hem de kadim olduğu (başlangıcının bulun-
madığı) söylenemez, hem var hem yok oldu-
ğu söylenemez, hem varlığı zorunlu (vacip) ve
hem varlığı imkânsız (muhal) olduğu söylene-
mez.”
Böyle düşünmeye başlayınca duyu organlarım
bana şu sözlerle karşı çıktılar:
“Aklınla elde ettiğin bilgilere karşı duyduğun
bu güvenin daha önce duyu organlarınla elde
ettiğin bilgilere karşı duyduğun o güven gibi
olmadığından nasıl emin olabilirsin? (…)
52
Hazırlayan: Sarper Serkan AVCI