Page 49 - Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi | 5.Ünite
P. 49

5.7.1. 1990 Sonrası Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Gelişmeler


                  Türkiye,  1980’den  sonra  dünya  ekonomisiyle  entegre  olmak  için  liberal  adımlar  attı. Bu  adımlar-
               la  Türkiye,  dünya  ekonomilerindeki  dalgalanmalara  açık  hâle  gelirken  yaşanabilecek  olumsuzlukları
               önleyici kurumsal düzenlemelere yönelik reformlarda gecikmeler yaşadı. Türkiye’de 1990’larda dövizi
               sabit, faizleri yüksek tutarak sağlanan sıcak para girişiyle ekonomide yüksek büyüme hızına ulaşıldı.
               Harcamaların iç borçlanma ile karşılanması ve Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadele, devleti daha
               fazla kaynağa, dolayısıyla daha fazla faiz ödemeye itti. Böylece ekonomi, üretimden faiz gelirine doğru
               yöneldi.
                  Türkiye, 1991 ve 1994’te iki önemli ekonomik kriz yaşadı. 1991 krizi ABD’nin Irak’a müdahalesinin
               yarattığı olumsuzluklarla ilişkiliydi. Türkiye,  savaş nedeniyle 4,5 milyar dolar zarara uğradığını açıkla-
               dı.  Bu zararın ortaya çıkmasında Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının kapanması, sınır ticaretinin
               durması ve güvenlik kaygısının ortaya koyduğu ekonomik durgunluk etkili oldu. Kriz, ülkedeki bütün
               grevlerin güvenlik gerekçesiyle ertelenmesine sebep olurken ekonomik olumsuzluklar zam ve vergilerle
               kapatılmaya çalışıldı.
                  Türkiye 1994’te yakın tarihinin en büyük mali krizlerinden birini yaşadı. 1994 krizi; kamu harcama-
               larındaki hızlı artış, ithalat ağırlıklı tüketime dayalı büyüme ve mali piyasalarda yaşanan istikrarsızlık
               sonucu ortaya çıktı. 1994’te enflasyon  %114’e ulaştı, Türk Lirası %100 değer kaybetti ve gecelik faizler
               %1000’leri gördü. Ekonomide yaşanan olumsuzluklara son vermek için 5 Nisan 1994’te yeni bir eko-
               nomik istikrar programı hazırlandı. IMF ile stand-by antlaşması imzalandı ve 610 milyon SDR’lik kredi
               alındı. Savunma ve güvenliğin dışındaki harcama kalemlerinde %30 oranında tasarrufa gidildi. Kamu
               gelirlerinin artırılması için yeni vergiler konulurken mevcut vergi oranları artırıldı (Akaryakıt tüketim ver-
               gisi %50’den %70’e çıkarıldı).
                  1994 sonrası yapısal reformların hayata geçirilmesi yerine sıcak paraya dayalı büyüme modeli takip
               edildi. Devlet borçlanma eğilimini her yıl artırdı. Bütçede yaşanan açıklar iç borçlarla karşılanmaya çalı-
               şılınca Ekim 2000’de borç 50 milyar dolara ulaştı. Ülkedeki reel sektör 10 yıllık sürede yatırım yapmak-
               tansa devlete borç vererek daha fazla kâr elde etmeyi tercih etti. Bu durum ülkenin sanayi sektöründe
               durgunluğa ve dünya pazarındaki yerini kaybetmesine neden oldu.  Bu yıllardaki sermaye girişi (sıcak
               para) büyümeyi ortaya çıkartıyor, büyüme ithalatı teşvik ediyor ve cari açığın artmasına yol açıyordu.
               Borç bulunduğu takdirde cari açık sorunu çözülüyor, yeni sermaye girişi büyümeyi tetikliyor ve sarmal
               bu şekilde devam ediyordu.
                  Ülkede yıllardır etkisini hissettiren enflasyonun neden olduğu olumsuzlukları önlemek için 2000 yı-
               lında IMF ile reform sürecine girildi. Bu reformlarla para politikasını belirleme yetkisi Merkez Bankasına
               verildi.  Mali piyasaları düzenlemeye yönelik olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK)
               kuruldu.
                   2000-2001 yılı krizlerinde; aşırı değerli TL, cari işlemler açığının kritik sınırın üzerinde seyretmesi,
               sermayeden yoksun mali sektör etkili olmuştur. Ekonominin siyasi iradeden bağımsız olmaması, her an
               bir hükûmet bunalımı beklentisi ve devletin ekonomideki işletmeci rolü krizi tetiklemiştir. Krizin ardından
               bankacılık sistemi kırılgan bir yapıya bürünmüş ve  yapısal sorunlar daha da ağırlaşmıştır. Bankacılık
               kesiminde yeterli dövizin olmadığı ve yurt dışına sermaye çıkışının hareketlendiği bir ortamda, piyasa-
               lardaki güvensizlik yaygınlaşarak doğrudan bir panik havasına dönüşmüştür. Şubat 2001’deki kriz, tam
               olarak atlatılamayan Kasım Krizi’nin devamı olmuştur. 19 Şubat 2001’de Millî Güvenlik Kurulu toplan-
               tısının hemen ardından Başbakan Bülent Ecevit'in Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile düştüğü
               anlaşmazlıkla ilgili "Bu, devletin en üst kademesinde kriz var demektir." şeklindeki demeci krizi derinleş-
               tirmiştir.
                  21 Şubat’ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz %6200’e kadar çıktı. 16 Şubat’ta 27,94
               milyar dolar olan Merkez Bankası döviz rezervi 23 Şubat’ta 22,58 milyar dolara indi. 19 Şubat’ta 1 do-
               ların piyasa satış kuru 686 bin beş yüz lira iken  28 Şubat’ta 960 bin lira oldu. Şubat Krizi sonrası Nisan
               2001’de Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulamaya konuldu ve 2002 yılı başında üç yıllık Stand-By
               anlaşması imzalandı. Yürürlüğe konan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, 58 ve 59. hükûmetlerin de



                                                           265
   44   45   46   47   48   49   50   51   52   53   54