Page 104 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 104

11         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI







               Ali, Mustafa Kemal adını hatırlıyor. Ona göz ucuyla baktım. Başını yonttuğu söğüt dalından kaldırdı.
               Benden tarafa döndü:

                  — Beyim, Allah vere de, bizi tekrar askere almasalar, dedi.
                  Bu, benim köydeki en hüzünlü günüm oldu.

                  (...)
                  Romanın ilerleyen bölümlerinde Ahmet Celâl’in köylülerle hep olumsuz seyreden ilişkileri an-
               latılır. Ahmet Celâl; bir aydın olarak köylülere vatanın içinde bulunduğu durumu, İstanbul’un ve
               pek çok Anadolu şehrinin düşman işgali altında olduğunu, işgal edilen topraklarda düşmanın
               halka yaptığı zulümleri anlatır. Onlara düşmanın gittikçe kendilerine de yaklaştığını, kendilerinin
               de büyük bir felaketle karşı karşıya olduğunu söyler. Anadolu’da düşmana karşı vatanı kurtar-
               mak için Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılan Millî Mücadele’den söz eder. Ancak onun bu
               anlattıkları köylüler üzerinde beklediği etkiyi oluşturmaz. Onlar hiçbir şey olmamış gibi kendi
               günlük yaşamlarını sürdürürler. Köylülerden umudunu kesen Ahmet Celâl, komşu köyde hala-
               sıyla yaşayan Emine adında bir kızı sever ancak Emine, Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail ile evlenir.
               Ahmet Celâl, Emine’nin İsmail’le evlenmesi üzerine büsbütün kabuğuna çekilir. Günler böylece
               geçip giderken bir sabah köye Yunan askerleri girer. Köylülerden yumurta, et, bulgur, fasulye,
               nohut vb. alırlar ve onlara bu ürünlerin karşılığında Rumca yazılı birtakım kâğıtlar verirler. Ahmet
               Celâl köylülere bu kâğıtların hiçbir işe yaramayacağını söyler. Yunan askerleri bir sabah köyü terk
               eder. Köy sakinleri hiçbir şey olmamış gibi eski yaşamlarına döner. Ahmet Celâl, köyün çobanı
               Hasan’la uzun bir kır gezisinden sonra köye döndüğü bir akşam köye yeniden düşman askerleri-
               nin geldiğini görür. Onların dağınık, başıbozuk, perişan hâllerini görünce millî kuvvetlere yenil-
               diklerini anlar. Düşman askerleri bu kez bütün köyü yakıp yıkmaya başlar. Ahmet Celâl, Emine’yi
               de yanına alarak kaçmayı planlar. Düşman askerlerinin köyü terk edeceği günden önceki gece,
               Ahmet Celâl’le Emine karanlıktan yararlanıp, kalabalığın arasından sürünerek uzaklaşır; köyün
               mezarlığına doğru kaçmaya başlarlar. Bu sırada düşman askerleri onların kaçtığını fark eder ve
               onlara ateş açar. Ahmet Celâl’le Emine yaralanır ve bu hâlde mezarlığa ulaşırlar. Katliam gürül-
               tüleri mezarlığa kadar gelmektedir. Bir süre uyuyup şafağa doğru yola çıkmayı kararlaştırırlar.
               Ahmet Celâl sabahın alacakaranlığında koynundan çıkardığı anı defterine son bir şeyler daha ya-
               zar. Artık gitme zamanı gelmiştir. Emine’yi uyandırır ancak Emine aldığı kurşun yarasından dolayı
               kalkamaz. Bunun üzerine Ahmet Celâl, anılarını yazdığı defteri Emine’ye teslim ederek tek başına
               uzaklara doğru yürür.



                                                                            Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban
                  Metinde Geçen Bazı Kelime ve Kelime Grupları

                cevir: Eziyet, cefa, üzgü.                     masun: Korunan, korunmuş.
                harar: Çoğu kıldan dokunmuş, büyük çuval.      mülahaza: Düşünce.

                kıssa: Ders çıkarılması gereken anlatı, olay.  nefer: Askerlikte er.
                mabeyin kapısı: (metinde) Padişah sarayı.      şilte:  Üstünde oturulan, yatılan, içi yünle, pa-
                                                                 mukla doldurulmuş döşek.




        102
   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109