Page 121 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 121
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11
4. Metin
4. Metin
YAŞLI ADAM VE DENİZ
Santiago (Santiyago), küçük kayığıyla yalnız başına avlanan, Kübalı, yaşlı bir balıkçıdır. Seksen
dört gündür talihsizlik yaşamakta, denizden her gün eli boş dönmektedir. Bundan dolayı yaşlı
adamın yanında ona yardımcı olan çocuğu, ailesi alıp başka bir kayığa vermiştir. Buna rağmen
balıkçılığı yaşlı adamdan öğrenen ve onu çok seven çocuk, her gün yaşlı adamı ziyaret etmekte
ve onun ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Yaşlı balıkçı, seksen beşinci gün şafak sökmeden denize
yeniden açılır. Büyük bir balık yakalamaya kararlıdır. Bu nedenle kayığıyla diğer balıkçılardan
daha uzaklara gider. Artık kıyı görünmemektedir. Güneş iyice yükselip hava ısındığında yaşlı
adamın oltasına bir balık vurur. Bu çok büyük bir kılıç balığıdır. Balık çok güçlü olduğu için ka-
yığı sürüklemeye başlar. Balığı yormadan yakalayamayacağını anlayan yaşlı adam, onun kayığı
sürüklemesine izin verir. Balık, kayığı açık denizde iki gün boyunca sürükler.
Aşağıdaki parçada balığın artık yorulup teknenin etrafında dönmeye başlaması ve yaşlı balık-
çının onu yakalamak için verdiği mücadele anlatılmaktadır.
Denize açıldığından beri güneş üçüncü kez yükselmeye başlarken, balık dönmeye, kayığın çevre-
sinde daireler çizmeye başladı.
Önce ipin eğrisinden balığın döndüğünü hemen anlayamamıştı ama umduğundan erkendi. İpte
hafif bir gevşeme hissetmişti, sağ eliyle usul usul çekmeye başladı. Her zaman olduğu gibi önce
gerilmiş, fakat koptu kopacak bir durumdayken birden gelmeye başlamıştı. İpi omzundan aşırarak
hızla çekmeye koyuldu. İki elini birden uyumlu bir biçimde yaylandırarak vücudu ve ayaklarıyla
mümkün olduğu kadar ip çekiyordu. Kendi gibi yaşlı kolları ve omuzları da ellerinin hareketine uyarak
aynı biçimde yaylanıyordu.
“Oldukça büyük bir daire çizecek” diye söylendi. “Ama dönmeye başladı ya!”
Bir ara ip artık gelmez oldu; güneşin ilk ışıkları altında üzerindeki suları sıçratmaya devam etti.
Sonra yeniden elinden kaymaya koyuldu; yaşlı adam diz çökmüş, gönülsüz gönülsüz çektiği iplerin
yeniden karanlık sularda kayboluşunu seyrediyordu.
“Şimdi çemberin en uzak noktasını dönüyor” diye söylendi. “Elimden geldiği kadar sıkı tutmalıyım.
Her dönüşte çember biraz daha küçülüp daralacak. Kimbilir bir saate kalmaz, onunla karşı karşıya
oluruz. Şimdi kendisini öldürebileceğime inandırmalıyım onu.”
Balık yavaş yavaş dönmeyi sürdürüyordu. Yaşlı adam terden sırsıklam olmuş, iki saat içinde ölesiye
yorulmuştu. Fakat daireler şimdi biraz daha ufalmıştı. Bir ara ipin eğrisinden balığın da yüzeye çıktı-
ğını anladı.
Bir saatten beri yaşlı adam gözlerinin önünde siyah benekler görüyor; alnından sızan tuzlu terler,
gözlerini yakıyordu. Bu kara beneklerden korkmuyordu. İpi gererken harcadığı gücün sonucuydu
bunlar. Buna karşın iki kez bayılacak gibi olmuştu. Başı dönüp gözleri kararmıştı. İşte asıl canını sıkan,
onu korkutan bunlardı.
“Kendimi kaybedip balıkla birlikte ölmenin sırası mı” diye söylendi. “Şimdiye kadar çok iyi idare
ettik. Allahım sen bana kuvvet ver. (...)
Tam bu sırada, iki eliyle asılmakta olduğu ipte ani bir zorlama sezinledi. Keskin, sert, ağır bir titre-
şimdi bu.
119