Page 156 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 156
12 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
—Garson, hesabı getir! dedi.
Sadık,
—Ne var? Ne oluyor? diye sordu.
—Gidip Kemal’i göreceğiz.
Bu vakit nerede buluruz onu? Atölyesinde yoktur.
—Olsun. Bir uğrarız.
Kalktılar. Dışarısı soğuktu. Pasajdan geçip, İngiliz elçiliğinin yanından aşağı yürüdüler. Az sonra Sadık,
—Vay canına! dedi. Pencereleri ışıklı. İşte şurası.
Bir kibrit çakıp kapıdaki dört düğmeyi aydınlattı. Parmağını en üsttekine bastı. Yukarı katta açılan pencere-
den bir baş sarktı.
—Kim o?
—Benim. Sadık! Yanımda seni görmek isteyen biri var. İn de kapıyı aç.
—Olmaz.
(…)
—Yanındaki kim?
—Sadığı dürtüp susturdu.
—Benim! dedi.
—Dur bakayım; yoksa sen misin C.?
—Tamam.
—Sen daha ölmemiş miydin?
—Hayır. Bilirsin, yarın ölecem ben.
—İyi, iyi. Anahtarı atıyorum.
Geçenler onlara bakıyorlardı. Sadık bağırdı:
—Tembel herif, kendin insene! Anahtar kırılır.
—Kırılmaz. Mendile sardım.
Mendil yanlarına düştü. Kapıyı Sadık açtı. Karanlık merdivenlerden kibrit çaka çaka çıktılar. Yukarda atölyenin
kapısından gelen ışıkta, Kemal’i iki yıldır değişmiş, yaşlanmış gibi gördü.
—Oh, oh! Sağ salim çıkabildiniz ha! diyordu.
Sarılıp öpüştüler. Çevresinde yazdan beri unuttuğu o yağlıboya, beziryağı kokusu vardı. Birden buraya geldi-
ği için bir pişmanlık duydu.
(…)
Kapıyı açtı. Kemal,
—Nereye gidiyorsun? diye bağırdı.
—Başım ağrıyor, dedi. Eyvallah!
Kapıyı kapayıp merdivenlere doğru yürüdü. (İçerde Sadık, Kemal’in kolundan tuttu.)
—Bırak gitsin, dedi.
—Ne oldu? Neden gitti.
—Tanımıyor musun onu? Hep eskisi gibi. Aklına esti mi basar gider. Sekiz aydır görünmüyordu. Bu akşam bir
pastaneden çıkarken karşılaştık.
(…)
‘Korkuluksuz köprüden geçer gibiyiz,’ diyor. Bütün değerlerini yitirmiş, dayanacak bir şey arıyor. Yakında büs-
bütün kaçırırsa şaşmam. İşte böyle. Paris’teyken hiç Leger ile konuştun mu?)
Dış kapıyı çarpıp çıktığı sokak tenhaydı. Şehirdekilerin çoğu şimdi ya yataklarında ya da yataklarına yakındı-
lar. Caddeye doğru yürüyordu. Karşıdan gelen bir kadın onun uzağından dolaştı. Arkasından gitmedi. Biliyordu.
Yanından hızla geçen taksiye baktı. İçinde oturan kadınla erkek sanki iki mankendiler. “Neden? Neden böylesi-
niz?” Olanla yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı. Sırtı kaşınıyordu.
Eve gidip yıkanacaktı.
Bir ara karıncaları düşündü. Yağmur dinince saklandıkları yerlerden çıkıp, tatlıcının tek parça, büyük camın-
dan gördüğü caddeleri dolduranlar, bir çalışma, didinme mutluluğu içinde yürür gibiydiler. Yarım saat önce gir-
154