Page 155 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 155

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI                                         12






                 C. bir gün, Karaköy’de bir pastanede oturur. O sırada yolda yürüyen bir kızı beğenir. Günlerce kızı izleyen C.
               kızın adının Güler olduğunu öğrenir. Kız bir süre sonra bu takibi fark eder ama rahatsız olmaz. Aksine kendi de
               C.ye ilgi duyar. Bir gün buluşmaya karar verirler.
                 Güler her buluşmadan sonra, uzakta yaşayan arkadaşı B.ye yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlatır. Ardından ha-
               yaller kurar, evlenmeyi düşünür. Ama C. evlilikten hoşlanmayan biridir. Güler’le hoş vakit geçirirler ancak C.nin,
               Güler’i korkutan karanlık bir yanı vardır. Bu durum Güler’i tedirgin eder. Bir gün gezmeye çıktıklarında iki kişinin
               kendilerini rahatsız etmesi, C.yi öfkelendirir ve onlarla kavga etmesine neden olur. Güler bu durumdan korkar
               ve gider. Bir daha da dönmez.
                 Yaz mevsimi gelince C. yazlık bir pansiyona gider. Orada eski kız arkadaşı Ayşe’yle karşılaşır, ikisi tekrar eski
               günlere döner. Güzel günler geçirirler ama Ayşe, C. ile aralarında yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlar.
               C.nin takıntılarıyla ilgili sorular sorar ve C. çocukluğunu anlatır. Çocukluğunda babasıyla ve teyzesiyle yaşadığı
               bazı şeyler, onda derin izler bırakmıştır. Ayşe bunları dinlemeye bile dayanamaz. Anlatmamasını söyler ama C.
               devam eder. Yaz sonlarına doğru Ayşe, C.nin kendisini terk etmesini beklemeye başlar. Bu duruma dayanamaz
               ve bir not bırakarak kendisi ayrılır. C. de notu okuyunca kendini büyük bir yükten kurtulmuş gibi hisseder. Hava-
               ların serinlemesiyle de şehirdeki evine tekrar döner. Yine eski yaşantısı başlar. İçinde yine büyük bir boşluk var-
               dır. Bir gün arkadaşı Sadık’la yolda karşılaşır.
                 Aşağıda C.nin Sadık’la olan konuşmasını ve C.nin oradan ayrıldıktan sonra yaşadıklarını içeren son
               bölümü okuyacaksınız.
                 (...)
                 —O zaman ararım.
                 —Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap…
                 —Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
                 —Anlamadım.
                 —Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak
               bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutu-
               nur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en
               yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir
               adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, “—Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur,” demesini ister-
               di. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri,
               gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşü-
               nen, duyan, seven bir kadın!
                 Sadık, başını sol eline dayamış önüne bakıyordu.
                 (…)
                 —Senin aradığın kadın dünyada yok, dedi.
                 —Var! O olmasaydı ben olmazdım. Bu şehirde yaşıyor. Bir gün bulacam onu.
                 —Bulamazsın. Öyle kadın olmaz.
                 (…)
                  Bir şey söyleyecekken vazgeçti. Onu bu kadının varlığına inandıramazdı. Dayak yediği iki terziyi araması ge-
               rektiğini bile anlamamıştı. “Öyleyse neden kızıyorsun?” Sadık,
                 —İnsan bulabileceğini aramalı, dedi. Etli canlı bir kadın, bir kitap, bir resim! Ha, sergiyi gezdin mi?
                 —Hayır. Çoktan beri resim almıyorum.
                 —Demek Kemal’in son resmini görmedin?
                 —Ne? Kemal Fransa’dan döndü mü?
                 —Haberin yok muydu? Bir buçuk ay oluyor. Sergideki peysajı müthiş. Görsen yeniden resim almaya başlar-
               dın.
                 —Başına geçsin resmi! Sen bana ondan söz et. Nerede kalıyor? Eski atölyesinde mi?
                 —Değil. Ona yakın bir yerde.
                 (…)




                                                                                                           153
   150   151   152   153   154   155   156   157   158   159   160