Page 162 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 162

12         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI



                  Köyün okuluna yeni bir öğretmen gelir. Atiye küçük kızı Dirmit’i okula gönderir. Öğretmenin bir süre sonra
                köyden ayrılmasıyla çocuklar karne bile alamazlar. Öğretmenini çok seven Dirmit, uzun zaman onun dönmesini
                bekler. Halit’in evlenmesinin ardından Seyit, annesine uzun zamandır sevdiği Elmas ile evlenmek istediğini söy-
                ler. Elmas da Seyit’i çok sevmektedir ama kavuşmaları mümkün olmaz. Seyit’in kardeşi Dirmit de Elmas’ı çok sev-
                diği için onun, evlerine gelin olarak gelememesine çok üzülür ve içine kapanır.

                  Aşağıda, hem öğretmeninin hem Elmas’ın yokluğundan çok etkilenen Dirmit’in yalnızlığını ve üzün-
                tüsünü bahçedeki tulumba ile paylaştığı bölümü okuyacaksınız.
                  “Elmas gelini çok özledim, tulumba.”
                  “O da seni özlemiş, Dirmit kız.”
                  “Kime söylemiş?”
                  “İnce ince yağan kara söylemiş.”
                  Dirmit, Elmas’ı özledikçe içindeki şüpheyi, korkuyu attı. Düştüğü suçluluk duygusundan yakasını kurtardı.
                Gizlice Elmas’ın yanına gitti. Boynuna sarıldı.
                  O kış ortasında tulumba yine dondu. Dirmit, her sabah erkenden tulumbanın ağzına sıcak su akıttı, kolunu
                gövdesini ovdu. Haftını temizledi. Ama tulumba dile gelmedi. Dirmit yine de günlerce bıkmadan usanmadan
                tulumbanın başına indi, kulağına eğildi, avaz avaz bağırdı, elini tulumbanın ağzına soktu, kolunu bükmeye ça-
                lıştı. Tulumba sonunda dayanamadı, ağladı. Dirmit onun boynundan aşağı ince ince yaş süzüldüğünü görür gör-
                mez, tulumbanın kendisiyle konuşamadığı için çok üzüldüğünü anladı. Tulumbanın yaşını kollarıyla kuruladı,
                yüzünü, kolunu, gövdesini okşayıp yanından ayrıldı. Üzüntüsünden geceleri tulumbaya bakamadı, girip çıkar-
                ken tulumbadan yana başını çevirmedi. Kimselere belli etmeden karın kalkmasını, kışın bitmesini bekledi. Yine
                kimselere belli etmeden, o kış köye bir uçağın gelmesini bekledi. Günler gelip geçerken, bir yandan tulumbanın
                çözüleceğine sevindi, bir yandan uçağın gelip Akçalı’ya konmamasına üzüldü.
                  (...)
                  Gökyüzünün her gürlemesinde, koşup tahtalıya çıktı, ellerini gözlerine siper edip gökyüzünde öğretmenini
                aradı durdu. Her köyün üstünden uçak gelip geçtiğinde ayakları Dirmit'i okula doğru sürükledi. Dirmit kendini
                küf kokan sıraların arasında buldu. Köyün çocukları, eski ağılın içinde salıncak kurup yemliklerde saklambaç oy-
                narken, Dirmit, Atiye’den gizli, defterini karnına sokup, karlara bata çıka okulun yolunu tuttu. O kış köye öğret-
                men gelmedi. Ama karların erimeye başladığı, toprağın buğusunun göğü tuttuğu sıralarda, kocaman kanatlı bir
                uçak, tarlaların üstünden, alçaktan uçup havalandı. Karnının üstüne dönüp, damların tepesine doğru süzüldü.
                Uçağın gürültüsünden evler sallanıp sarsıldı, güvercinler ürküp havalandı, çocuklar korkup ağladı. Uçak döne
                döne bir yükseğe çekildi, bir tarlalara kayıp takla attı, bir damların üstünde burnunu havaya dikti. Seyre çıkan
                köylülerin yüreğini ağzına getirip herkesi bir merakta koydu, aldı başını gitti.
                  O gün, akşama doğru, köyün içinde, kasabanın zenginlerinden, Hacı Talip’in damadının pilot olduğu, nişanlı-
                sına gösteriş olsun diye, arada bir gelip bu yörelerde köylerin başında durduğu haberi duyuldu. Haberin duyul-
                masıyla, kadınlar göğüslerine vurdular. Gökyüzüne baka baka Allah kavuştursuna durdular. O günden sonra da
                her uçak geçişinde, damadımız köye geldi, gitti diye, uçağın gürültüsünü duymayana, bulutları yara yara geçti-
                ğini görmeyene haber ettiler.


                  Huvat, oğullarıyla şehirde zor koşullarda yaşamaktadır. Dirmit de köyde mutlu değildir. Bu nedenlerle Huvat,
                köydeki mallarını satıp Atiye ve diğer çocuklarını da alarak şehre göç eder. Aile, Akçalı köylülerinin bir arada ya-
                şadığı mahalleye taşınır. Şehre taşındıkları yıl, kışın sert geçmesi nedeniyle Huvat ve oğulları doğru düzgün iş
                yapamazlar. Parasızlıktan önce Zekiye ile Nuğber’in bileziklerini, ardından evin bazı eşyalarını satarlar. Huvat ve
                Halil’in çalışmamasından dolayı evin bütün yükü, kalorifer tesisatı işinde çalışan Seyit’in üzerine kalır.
                  Ekonomik zorluklar, aile içinde huzursuzluklar çıkmasına neden olur. Bununla beraber aile bireyleri hastalık,
                ölüm gibi pek çok olumsuz durumla karşılaşır. Mahmut berberlik, terzilik, kalorifercilik gibi değişik işlerde çırak-
                lık yapar. Tesisat işinde çalışan Seyit’in hastalanıp işten ayrılmasıyla aile, tek odalı ucuz bir eve taşınmak zorun-
                da kalır. Nuğber, ailesinin geçimine destek olmak için bir terzi yanında çalışmaya başlar. Bu arada Zekiye doğum
                yapar ve bebeğine Seyit adını verir. Halil askere gider, Zekiye eve ekonomik katkıda bulunmak için Gigili Topal




        160
   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166   167