Page 27 - Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi 11 | 2.Ünite
P. 27
Türklerde Toplum Yapısı
2.4. Tanzimat Sonrası Osmanlı Toplumu
“…Meftun’un konağı, yalısı, köşkü, süslü faytonları olacak, Beyoğlu kibar âle-
minde alafrangalılığı, zarifliği ve akıllılığı ile anılacak, kulüplerde özel yeri bulunacak,
İstanbul’da modanın, yeni fikirlerin ve Batı Uygarlığı’nın tek yayıcısı olacaktı.”
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Şıpsevdi, s. 54
Osmanlı Devleti, Tanzimat Dönemi’nde yaşadığı siyasi ve ekonomik sorunları Batı’ya ve
Batı’nın değerlerine yaklaşarak çözebileceğini düşünüyordu. Bu durum yukarıdaki metinde de
görüldüğü gibi Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şıpsevdi adlı eserine konu olmuştur.
Bu dönemde halkın bir kısmı Batı hayranı aydınların ve bazı devlet adamlarının yönlendir-
meleri sonucunda, geleneksel yaşam tarzı yerine modern Batı tarzı yaşama geçmek için çaba
sarf etmiştir.
İstanbul gibi büyük şehirlerde insanlar geleneksel çizgilerinden uzaklaşıp mağaza, kafeterya,
pastane, restoran, otel ve apartman hayatıyla tanışmaya başlamıştır (Görsel 2.28). Yaşanan bu
tüketim zevki ve sefasıyla bambaşka bir insan ve toplum modeli ortaya çıkmıştır. Bu yeni hayat
tarzında ahşap konaklar, Avrupa mobilyası ve alafranga sofra, insanların hayatında yer almaya
başlamıştır. Kadınlar sosyal hayatın içinde yer
almaya başlamış, yabancı gazete, dergi, roman
ve makale okumak moda olmuştur.
Tanzimat Dönemi’nde toplumda Doğu ve
Batı medeniyetleri arasında gelgitler yaşan-
mıştır. Tedavi konusunda bir yandan eczane
ve hekim tercih edilirken diğer yandan eski
usul tedavilere başvurulmuştur. Mahkeme ve
okulların da çeşitlenmesiyle birlikte toplum-
daki bu ikilem daha da belirginleşmiştir.
Osmanlı toplumu dil, din, mezhep ve ırk
bakımından oldukça farklı milletlerden ve top-
luluklardan oluştuğu için,Tanzimat Dönemi
fikirlerinin etkisi arttıkça toplum Batı mede-
niyeti ile Doğu medeniyeti arasında kalmıştır. Görsel 2.28: Dönemin yaşam biçimi (İstanbul)
Tanzimat Dönemi’nde yabancı dil bilen ve dış dünyadaki gerçekleri izleyen kabiliyetli devlet
adamları olduğu gibi yeni devrin kültürel yapısını kavrayıp uyum sağlayamayanlar da vardı.
Yabancı dili yanlış yazıp konuşan, ellerinde Fransızca gazetelerle dolaşan ve hak etmedikleri
görevlerde komik duruma düşen insanlar, Ahmet Mithat Efendi’nin Felâtun Bey ve Râkım
Efendi romanına konu olmuştur. Bu romanın iki önemli kahramanı vardır ve roman adını bu
kahramanlardan alır. Rakım Efendi; yetenekli, çalışkan, okuyan ve yabancı dil bilen efendi bir
insandır. Felatun Bey ise tembel, gösteriş budalası ve yeni hayatı yüzeysel olarak algılayıp taklit
etmeye çalışan birisidir.
Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası isimli romanı, 1870’li yıllarda geçen bir olayı anla-
tır. Romanın kahramanı Bihruz Bey, alafrangalılığa özenen, şık giyinen, süsüne düşkün, şımarık ve
sorumsuz bir mirasyedidir. Hiçbir işi olmayan, babasından kalan mirasla akşama kadar lüks içeri-
sinde yaşayan ve alafranga kıyafetler almak için yabancı esnafları dolaşan bir delikanlıdır.
Kır kahvelerinde ve Çamlıca’daki mesire yerlerinde arabasıyla caka satmakta ve bozuk Fran-
sızcasıyla kendini göstermeye çalışmaktadır. Bu romanda Tanzimat’la birlikte günlük yaşamda-
ki değişiklikler, özenti ve Batı taklitçiliğinin zararları ile Batılılaşmanın nasıl yanlış anlaşıldığı
çok güzel bir şekilde ifade edilmiştir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şıpsevdi romanındaki Meftun Bey, Osmanlı toplumunda Tan-
zimat’la başlayan Batılılaşma sürecinin açık örneğidir. Kendi kültürüne ait bütün ahlaki değer-
lere sırt çeviren Meftun Bey, mutluluğu para, alafranga yaşam ve eğlencede bulmuştur. Şıpsevdi,
Doğu-Batı (alaturka-alafranga) çatışmasını konu edinmiş bir romandır.
91