Page 6 - Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi 11 | 2.Ünite
P. 6
2. Ünite
canlı ve cansız varlıkların birer ruh taşıdığına inanmışlar ve
devlet reislerinin başkanlığında belirli günlerde dinî törenler
yapmışlar (Görsel 2.8), bu törenlerde Gök Tanrı’ya ve atala-
rının ruhlarına kurbanlar adamışlardır. Türk toplumun-
da dualar da önemli bir yere sahip olmuş, Türkler sabah
kalktıklarında Güneş’i, akşam da Ay’ı selamlamışlardır.
328 yılında Hun kağanı terk edilmiş bir şehri ele
geçirdiği zaman, atının üzerinde yüksek sesle Tanrı’ya
şükretmiştir. Uygurlar ibadet ederken ülkelerinde bu-
lunan en yüksek dağa çıkar, dua eder ve kurban ke-
serlerdi.
İlk Türk toplumunda can ve ruh kavramı tin
sözüyle ifade edilmiştir. Ölen kişi iyi biriyse uçmağ’a
(cennet) gittiğine, kötü biriyse tamuğ’a (cehennem) gitti-
ğine inanılırdı. Türklerde cenaze törenlerine yuğ denilirdi.
Orhun Yazıtları’na bakıldığında, Türk toplum yapısı-
nın şu terimlerle ifade edildiği görülür. Oguş (aile), urug (ai-
Görsel 2.8 leler birliği), boy (kabile), bodun (boylar birliği) ve bodunların
Kam davulu üzerindeki dinî tören çizimleri birleşmesiyle meydana gelen il (devlet).
(Gorno Altay Müzesi-Altay Özerk Cumhuriyeti)
Oguş (Aile)
Aile, ilk Türk devletlerinde toplumun temel birimiydi. Akrabalık bağları esas alınarak ku-
rulmuş bir yapı olan aile, toplumun temel çekirdeğini oluştururdu. İlk Türk devletlerinde aile,
günümüzde olduğu gibi çekirdek aile tipindeydi. Anne, baba, çocuklar ve torunlardan oluşurdu.
Aile; evlenmek, yeni bir ev kurmak anlamına da gelirdi. Evlenen büyük oğullar paylarına düşen
hisselerini alır ve yeni bir ev kurarlardı. Baba evi ise küçük oğula kalırdı. Ölen kardeşlerin eşleri
ve çocukları ortada kalmaz, diğer kardeşler onlara sahip çıkardı. Türkler, bu köklü aile yapısı
sayesinde tarihte hak ettiği yeri almıştır.
Türklerde babaya ata, kang; anneye ana, ög diye hitap edilir, erkek çocuklara ogul, kız
çocuklarına ise kız denilirdi.
Türk ailesinin reisi olan baba, aile içinde yöneticilik ve koruyuculuk gibi görevleri üstlen-
miştir. Türk halkı, koruyucu olduğu ve halkın refahını sağlamak amacıyla çalıştığı için devlet ile
babayı özdeşleştirmiş, baba ile aynı görevleri üstlenen devlete de devlet baba demiştir. Çünkü
baba, ailede hanımı ve çocukları için fedakârlık yapan, onlara kol kanat geren ve ailenin refahı
için çalışan kişi demekti. Devlet, babalık sıfatıyla halkı için toy ve şölenler düzenler, onların kar-
nını doyurup giydirir, aynı zamanda halkını bir baba gibi de korurdu.
Türk ailesinde babada toplanan otorite sevgi ve saygı çerçevesinde gelişmiştir. Ailenin geçi-
mini sağlayan, erkek evladını evlendirip kız evladını gelin eden baba, erkek evladının yetişmesi
ile rahata kavuşurdu. O dönemde söylenen; “Tay yetişirse at, oğul yetişirse baba dinlenir.” ata-
sözü bunun göstergesidir. Öte yandan Kültigin Yazıtı’nda ad verme töreni ile ilgili şöyle bir metin
yer almaktadır. “Kağan babam öldüğünde küçük kardeşim Kültigin yedi yaşındaydı... Umay
Tanrıçası gibi olan Hatun annemin de onayıyla yetişkinlik döneminde ona yeni bir ad verildi.”
Türk aile yapısında babanın yanında anne de çok önemli bir yere sahipti ve kız ile erkek
çocuklar arasında ayrım yapılmazdı. Ailenin her türlü faaliyetlerinde iş bölümüne gidilir; anne,
ailede babadan hemen sonra gelirdi. Erkek evlatların yetişmesinde baba, kız evlatların yetişme-
sinde de anne ön plana çıkardı. Kadınlar sadece ev işleriyle uğraşmaz, ailenin bütün faaliyetle-
rine katılırlardı.
Türklerde erkek çocuk, “Ocağı tüttürecek kişi” olarak görülürdü. Türk toplumunda ocağın
tütmesi, ailenin soyunun devam edeceği anlamına gelirdi. Eski Türk inancına göre aile ocağı
ataların mirası olarak kabul edildiği için aile ocağının korunmasına özel çaba sarf edilirdi. Günü-
müzde de hâlâ baba ocağı deyimi kullanılmaktadır. Türk atasözünde geçen ocak kelimesi, hem
ev hem de aile anlamında kullanılmıştır.
70