Page 7 - Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi 11 | 2.Ünite
P. 7

Türklerde Toplum Yapısı


                 Eski Türklerde küçük oğlan, baba ocağını devam ettiren kişiydi. Bu yüzden küçük çocuğa
            ocak beyi, ateş prensi anlamına gelen ot-tegin (od-tigin) denilirdi. Dede Korkut Hikâyeleri’nde;
            oğlu olanların ak otağda, kızı olanların kırmızı otağda, çocuğu olmayanların ise kara otağda ağır-
            landığı yazılır.
                 Çocuklar hayvan bakıcılığı, çadır işleri, giysi üretimi, müzik ve spor gibi eğitimleri ailelerinden
            alırdı. Çocukların aldığı bu eğitim, Dede Korkut Hikâyeleri’nde; “Kız anadan görmeyince öğüt
            almaz, oğul atadan görmeyince sofra kurmaz.”denilerek anlatılmıştır. Yine bir atasözünde; “Ata
            oğlu, ataç doğar.” (Babasının oğlu, babasına benzer.) denilmektedir.
                 Türklerde babanın hakkı sınırsız değildi. Babaya da evlatlara da ayrı ayrı görevler düşerdi.
            Baba,  oğlunu  evlendirmek  zorundaydı.  Eğer  baba  bu  görevini  yerine  getirmezse,  evlat  başlık
            hakkını zorla alabilirdi. Oğlan da evlendikten sonra babasının izni olmadan evden ayrılamazdı.
            Kız ise miras hakkını çeyiz olarak koca evine götürürdü.

                 SORU

                   İlk Türk devletlerinde anne, baba ve çocukların sorumlulukları ile günümüzdeki anne,
              baba ve çocukların sorumluluklarını karşılaştırıp benzer ve farklı yanlarını söyleyiniz.


                 Aile, Türk toplumunun ve devletinin temeliydi. Türkler evlenmeye; koşulma, dirlik, kavuş-
            ma gibi birlikte yaşama anlamına gelen isimler verirdi. Kadın
            açısından evlenmek, erlenmek veya beğlenmek gibi sözcüklerle           BİLGİ NOTU
            ifade edilirdi.
                 Evlenecek kıza, kelin (gelin), oğlana ise küdegü (güvey) de-      Türklerde babanın sağ
            nilirdi. Türklerde tek eşlilik esastı ve genellikle akraba dışında   iken oğullarına evlenmeleri
            biriyle evlilik tercih edilirdi. Evlenmede kız ile oğlan anlaşmış   için verdiği “kalın” deni-
            olsalar  bile,  arkucu  veya  savçı  denen  aracıların  iki  tarafı  da   len bir pay vardı. Bu payı
            ikna etmesinden sonra aile kızı isterdi.                          damat, kız ailesine verirdi.
                 Evlilik  akitlerinde  toplumun  ileri  gelenleri  de  bulunurdu   Kızlar ise çeyizini alarak
            ve evlenmede kızın rızası alınırdı. Bu rıza sembolik olarak kı-   koca evine götürürdü.
                                                                              Çeyizini koca evine götüren
            zın mendil vermesinden anlaşılırdı. Kızın rızası alındıktan son-  kızların baba malında hakkı
            ra, kalın antlaşması ve söz kesimi hediyeleri ile birlikte nişan   kalmazdı.
            gerçekleşmiş olurdu. Dede Korkut Hikâyeleri’nde nişana küçük
            düğün denmiştir. Gelin alma Türklerde kızın bir göçü gibi gö-
            rülmüş, bu durum “Oğlu olan evermiş, kızı olan göçürmüş.” diye dile getirilmiştir.
                                         Türklerde nişandan sonra düğün bir zorunluluktu. Orhun Yazıt-
                                    ları’nda Bilge Kağan “Türgiş Kağanı’na kızımı fevkâlade büyük bir dü-
                                    ğünle verdim. Türgiş Kağanı’nın kızını da fevkâlade bir düğünle oğluma
                                    aldım.” demiştir. Kök Türklerde törün adı verilen düğünlerde küdün adı
                                    verilen düğün yemekleri yenilir, yarışlar yapılır, toy eğlencelerine benze-
                                    yen eğlenceler düzenlenirdi.
                                         Gelin,  baba  evinden  çıkarken  en  güzel  giysisini  (gelinlik)  giyer,
                                    gelin başlığı takardı. Ayrıca gelinin yüzüne didek (duvak) (Görsel 2.9)
                                    örtülürdü. Gelin evden ayrılırken baba ocağına saygı gösterir, gelin in-
                                    dirmede saçı geleneği uygulanırdı. Bu gelenekte gelinin atının kuyru-
                                    ğuna ve yelesine kımız serpilir, başına da buğday, darı ve para saçılırdı.
                                    İslamiyet’in kabulü ile birlikte gelinin üzerinden un serpme geleneği de
                                    başladı.
                                         İlerleyen dönemlerde ise gelin koca evine girdiği zaman başından
                                    para, çörek ve şeker saçılmaya başlanmış, bu geleneklere gelinin önün-
                                    de kurban kesilmesi, gelinin eşiğe basmaması için eşiğe halı serilmesi
                                    gibi yeni gelenekler de eklenmiştir. Yapılan düğün töreninin ardından
            Görsel 2.9              koca evine gelen kız, artık eşine ve eşinin ailesine bağlanmış olurdu.
            Sivas yöresine ait duvak





                                                           71
   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12