Page 97 - ESTETİK 11
P. 97
5.2. İSLAM VE SANAT
Batı’da natüralizm, sanatta temel esaslardandır. Bizde ise soyutluk yüzyıl-
lardır hâkim. Basit bir taklit değil de ufukları zorlayıp ufuklar ötesini sanata
taşımak var. İç dünyayı yakalama arzusu var.
Eşref Üren (1897-1984)
Her dinin bir sanat dili vardır. Çünkü dinler kendisini en özlü biçimde sanat yoluyla
ifade eder. Bu anlamda bir dini, bir kültürü en kısa yoldan tanımanın sanattan geçtiğini
söylemek mümkündür.
Endülüs’ten Semerkant’a; Anadolu, Filistin, İran, Hindistan, Afganistan, Kuzey Afrika T
(Tunus, Fas, Cezayir) gibi geniş bir coğrafyada kendisini gösteren İslam sanatı İslam
maneviyatının, İslam’ın hayat ve hakikat anlayışının bir tezahürü olarak doğup geliş-
miştir. Türk İslam sanatı Bizans, Mısır, Sasani, Hint ve Orta Asya gibi farklı kültürlerin
sanat mirasından yararlanarak bu çeşitliliği kendi potasında eriterek güçlü bir senteze
ulaşmıştır.
Türk İslam sanatının temel özelliklerden biri estetikle işlevselliğin bütünlüğü, diğe-
ri de tasvirin olmayışıdır. İslam düşüncesinde güzellik tek başına estetik bir kategori
olarak ele alınmamış, iyilik ve doğruluk ile ilişkilendirilmiştir. Bilgi, ahlak ve estetiğin
bütünlüğüne dayanan; hat, tezhip, ebru, çini gibi hem birbirlerini ve hem de mimariyi VE SANA
tamamlayan sanatlar işlevselliği içeren bir estetik anlayışın verimleri olmuştur.
Bununla beraber Türk İslam estetiği ve sanatı, temelde inançtan kaynaklanan bir kay-
gıyla resim ve heykel gibi tasvire dayalı anlatımın yerine soyut ve üsluplaştırma (stilize
etme) yoluyla anlatıma dayanır. Üsluplaştırma, doğadaki hayvan ve bitkilerin birebir
resmedilmesinden farklı olarak bu figürlerin soyutlama yoluyla standardize edilmiş bi-
çimlerinin kullanılmasıdır (Görsel 5.8 ve Görsel 5.9).
Görsel 5.8: Üsluplaştırılmış bitki motifi Görsel 5.9: Elhamra Sarayı’ndan bir detay, İspanya 5.2.İSLAM
Türk İslam estetiği, mimaride ve süslemede Batılı estetik anlayıştan farklı bir yakla-
şım geliştirmiştir. Batı estetiğinin duyusal olana (somuta) dayanmasına karşın Türk
İslam estetiği, derin bir tefekküre yönelik soyutlamaya dayanır. Önemli olan eşyanın
görünür özelliklerini aşarak görünende görünmeyeni, değişende değişmeyeni, hakikati
(varlığın özünü) göstermektir. Bu yüzden tabiatı olduğu gibi yansıtmak yerine onu so-
yutlama yoluyla ifade etme yoluna gidilmiştir. Örneğin minyatürde çizilmiş bir insan
belli bir insan değil, herhangi bir insan, daha açık bir ifadeyle kavram olarak insandır.
Figürler, bir duygu ya da belli bir ifade yansıtmaksızın çizilir. Derinlik algısının ve-
rilmediği minyatürde kişinin bakışına göre değişen ışık-gölge, perspektif gibi teknik
unsurlar kullanılmamıştır.
95