Page 24 - TÜRK İSLAM SANATI 11
P. 24
1. ÜNİTE
İslam dünyasında özellikle cami ve şehir mimarisinin şekillenmesinde “cuma namazı” etkili
olmuştur. Özellikle İslam peygamberi Hz. Muhammed ve ondan sonra gelen Dört Halife
Devri’nde, cuma namazı şehrin en büyük camisinde kılınmıştır. Bu anlayış Dört Halife
Devri’nden sonra iktidarı ele geçiren Emevi Devleti ve sonraki dönemlerde kurulan tüm İslam
devletlerinde de varlığını sürdürmüş, hem şehirlerin hem de camilerin mimarisine yön veren ana
etkenlerden biri olmuştur. Çünkü o şehirde yaşayan tüm insanlara hitap edecek büyüklükte,
“selatin camii, cuma camisi ya da ulu cami” olarak adlandırılan büyük camiler ortaya çıkmıştır.
Bu “Bir şehirde ancak tek bir camide cuma namazı kılınabilir.” anlayışının sonucudur.
Şehirlerin büyümesi ve nüfuslarının artmasıyla beraber şehirlerde cuma namazı kılınan cami
sayısı artmış fakat eski camiler görkem ve büyüklük olarak her zaman ilk sırada yer almıştır.
Ulu camiler İslam şehirlerinin merkezinde yer almaktadır. Bu camiler yerleşim yerlerine kendi
isimlerini verdikleri gibi bölgenin ticaret, eğitim ve sosyal dayanışma merkezleri olarak da işlev
görmüştür. İslam şehrinin merkezini oluşturan camilerin etrafında medrese, hamam ve çeşme
yer almaktadır. Merkezin hemen dışında bir nevi dış çember şeklinde olan çarşı (suk) ve
dükkânlar bulunmaktadır. Çarşıdan daha dışta yer alan kısımlarda ikamete mahsus bölümler
vardır. Şehrin ana yolları caminin bulunduğu merkeze doğru uzanmış, caddeler ve sokaklar
kullanım amaçlarına göre dar veya geniş olarak şekillendirilmiştir (Görsel 1.5).
Görsel 1.5: ehirler cami merkezli olarak yapılmı lardır.
Halife Mansur Dönemi Bağdat ehir planı
1.3.2. Zekât ve Vakıf
İslam’ın şartları; kelimeyi şehadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek ve
zekât vermektir. İslam dininde sosyal yardımlaşma ve dayanışma dendiğinde ilk akla gelen
ibadet mal ile yapılan zekât ibadetidir. Sözlükte “artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hâl ve
övgü” anlamlarına gelen zekât kavramı, dinî bir terim olarak; belirli bir malın bir kısmının,
maddi karşılık beklemeden sadece ve Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine verilmesidir.
Kur’an-ı Kerim, fakirlik meselesine eğilmiş; yoksulları doyurmayı, gözetmeyi, onlara
giyecek ve mesken teminini teşvik etmiş, bunlarla ilgilenmeyenlerin ahiret hayatında cezalan-
dırılacağını belirtmiştir. Tevbe suresi 60. ayette zekâtın kimlere verileceği belirtilmiştir. Ayette
“Sadakalar (zekât), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memur-
lar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar, köleler, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve
yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir ve hikmet sahibidir.” denilmektedir.
21