Page 76 - BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR TARİHİ 12
P. 76

Eski Türklerde Güreş


                      Güreş, insanlar arasında silahsız olarak yapılan en basit ve en doğal mücadele şeklidir. İnsanlık
               tarihi kadar eski ve uzun bir geçmişe sahiptir. İnsanın doğasındaki güçlü ve hâkim olma arzusu, onu di-
               ğer insanlara karşı saldırgan yapmış ve mücadeleye zorlamıştır. Bu karakteriyle güreşe tarihte yer almış
               tüm göçebe halklarda olduğu gibi eski Türklerde de rastlanmaktadır.
                       Cesaret, güç, mertlik, dürüstlük, çeviklik ve beceri gibi özellikleri bünyesinde bulundurması ve
               bu özellikleriyle Türk karakterine çok uygun bir spor dalı olması nedeniyle güreş, tarihten günümüze tüm
               Türk toplumları tarafından çok sevilmiştir. Tarih boyunca Türkler güreşe özel bir önem vermiş, güreşi bü-
               tün sporlardan üstün tutmuşlardır. Binicilik,  atıcılık ve atlı cirit oyunlarında son derece usta olan Türkler,
               güreşi de diğer bütün sporların temeli olarak görmüşler ve bir eğitim metodu olarak kabul etmişlerdir.
                      Güreş, Orta Asya’daki Türklerde binicilik ve okçulukla birlikte en yaygın spor dallarından biriydi.
               Eski Türkler,  kendi aralarında harp etmek istemedikleri zamanlarda aralarında çıkan anlaşmazlıkları çöz-
               mek için pehlivanlarını güreştirirlerdi. Tarafları temsilen iki güreşçi meydana çıkar, galip gelen güreşçinin
               tarafı anlaşmazlıkta söz hakkına sahip olurdu.
                      Osmanlılarda güreş, tekkeler
               (bugünkü kulüpler) ile yönetilirdi. Baş-
               kanlarına şeyh, sporcularına mürit de-
               nirdi. Güreş tekkelerinin merkezi ve en
               büyüğü, İstanbul’da Zeyrek’teydi. Ayrıca
               Mekke, Cidde, İskenderiye, Lazkiye, Şam,
               Maraş, Amasya, Tokat, Ankara, Kütahya,
               Tire, Bergama, Manisa, Akhisar,  Yenice,
               Üsküp, Gelibolu, İpsala, Usturumca, Av-
               lonya, Diyarbakır, Konya, Bursa, Balıkesir,
               Urfa, Halep, Belgrat, Bağdat, Edirne’de
               de güreş tekkeleri bulunmaktaydı.  Tek-
               kelerde yapılan çalışmalar, teknik bilgiler
               de içermekteydi.  O dönemde güreş tek-
               keleri sayesinde oldukça başarılı güreşçi-
               ler yetişmişti. Bu teşkilat, Türk pehlivanlı-
               ğının gelişmesine ve bütün dünyaya ün
               salmasına yardımcı olmuştu. Bu tekke-
               lerde sporcuların ve başkanların aylık ve
               yemek vakfiyelerinden başka birer ikişer
               imareti de vardı. Bu imaretlerde isteyen
               halkın, gelen seyircilerin ve seyyahların
               (turistler) istedikleri kadar yeme içme ih-
               tiyaçları karşılanırdı (Görsel 3.45).
                       Osmanlı Dönemi’ndeki vakfiye-
               ler; zamanın beylerbeyleri, paşaları, ve-
               zirleri, âyanı ve hakanları tarafından yüz
               binlerce altın hibe edilerek kurulmuştu.
               Bu vakfiyeler; türlerine göre pehlivan
               tekkesi, okçular tekkesi, gürzcüler tekke-
               si şeklinde isimlendirilirdi.

                                                                      Görsel 3.45: Güreş tekkesi minyatürü












      74  TÜRK TARİHİNDE BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR
   71   72   73   74   75   76   77   78   79   80   81