Page 77 - BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR TARİHİ 12
P. 77
Eski Türklerde Güreş Türk güreş tarihi üç bölümde ele alınmaktadır:
1. Bölüm: 18. yüzyılın başına kadar gelen ve daha çok eski tarih kitaplarında kısaca bahsi geçen devre
2. Bölüm: 18. yüzyılın başından Koca Yusuf’a kadar (1830-1890) geçen ve daha çok söylentiler hâlinde bilinen devre
Güreş, insanlar arasında silahsız olarak yapılan en basit ve en doğal mücadele şeklidir. İnsanlık 3. Bölüm:
tarihi kadar eski ve uzun bir geçmişe sahiptir. İnsanın doğasındaki güçlü ve hâkim olma arzusu, onu di- Koca Yusuf’tan bu yana belgelere dayanılarak bilinen devre
ğer insanlara karşı saldırgan yapmış ve mücadeleye zorlamıştır. Bu karakteriyle güreşe tarihte yer almış
tüm göçebe halklarda olduğu gibi eski Türklerde de rastlanmaktadır.
Cesaret, güç, mertlik, dürüstlük, çeviklik ve beceri gibi özellikleri bünyesinde bulundurması ve Türk güreşinin iki türü bulunmaktadır:
bu özellikleriyle Türk karakterine çok uygun bir spor dalı olması nedeniyle güreş, tarihten günümüze tüm 1. Karakucak
Türk toplumları tarafından çok sevilmiştir. Tarih boyunca Türkler güreşe özel bir önem vermiş, güreşi bü- 2. Yağlı güreş (Kırkpınar)
tün sporlardan üstün tutmuşlardır. Binicilik, atıcılık ve atlı cirit oyunlarında son derece usta olan Türkler,
güreşi de diğer bütün sporların temeli olarak görmüşler ve bir eğitim metodu olarak kabul etmişlerdir.
Güreş, Orta Asya’daki Türklerde binicilik ve okçulukla birlikte en yaygın spor dallarından biriydi. 1.Karakucak Güreşi
Eski Türkler, kendi aralarında harp etmek istemedikleri zamanlarda aralarında çıkan anlaşmazlıkları çöz-
mek için pehlivanlarını güreştirirlerdi. Tarafları temsilen iki güreşçi meydana çıkar, galip gelen güreşçinin Karakucak güreşi, Türklerin öz ve millî güreşidir. Orta Asya’da doğan bu güreş, günümüzde de
tarafı anlaşmazlıkta söz hakkına sahip olurdu. çok küçük değişiklikler dışında aslına uygun olarak yapılmaktadır. Düğünler, bayramlar, festivaller ve
Osmanlılarda güreş, tekkeler kültürel şenliklerin en önemli etkinliklerinden biridir. Davul zurna eşliğinde yapılır (Görsel 3.46).
(bugünkü kulüpler) ile yönetilirdi. Baş- Tarihî güreşlerimizden olan karakucak güreşi, bazı araştırmacılara göre 10 asırdır yapılmaktadır.
kanlarına şeyh, sporcularına mürit de- Bu güreş; tarih boyunca olduğu gibi bugün de çim zeminlerde, toprak alanlarda ve harman yerlerinde
nirdi. Güreş tekkelerinin merkezi ve en yapılmaktadır. Diz kapağının altına kadar uzanan, genellikle kamyon brandası, çadır bezi veya yelken be-
büyüğü, İstanbul’da Zeyrek’teydi. Ayrıca zinden yapılmış “pırpıt” denen bir giysi giyilerek yapılır. Pırpıt, bazı yörelerde “kispet” diye de adlandırılır.
Mekke, Cidde, İskenderiye, Lazkiye, Şam, Karakucak güreşinde güreşçinin ayakları çıplak olmalıdır ve hiçbir bölgesine yağ sürülmesine müsaade
Maraş, Amasya, Tokat, Ankara, Kütahya, edilmez.
Tire, Bergama, Manisa, Akhisar, Yenice, Karakucak, başka bir deyişle serbest güreş; Mançu’dan Yakut Türklerine, Moğolistan’dan Azer-
Üsküp, Gelibolu, İpsala, Usturumca, Av- baycan’a, Doğu ve Batı Türkistan’dan Kazak ve Kırım Türklerine kadar tüm Türk dünyasında bilinen bir
lonya, Diyarbakır, Konya, Bursa, Balıkesir, spordur. Anadolu’da “harman güreşi” adıyla da bilinir. Karakucak güreşinin İsviçre’nin dağ köylerinde ve
Urfa, Halep, Belgrat, Bağdat, Edirne’de Kuzey Amerika’nın bazı bölgelerinde de yapıldığı bilinmektedir. Bu güreşi İsviçre’nin dağ köylerine Attila
de güreş tekkeleri bulunmaktaydı. Tek- ve Cengiz’in ordusundan ayrılan askerlerin taşıdığı düşünülmektedir. Ayrıca Fransa’da Brötonlar da ser-
kelerde yapılan çalışmalar, teknik bilgiler best güreşleri bilmekte ve yapmaktadır. Avrupa’ya bu güreşi, Avar Türklerinin yüksek dağlarında kalan
de içermekteydi. O dönemde güreş tek- kolları yaymıştır.
keleri sayesinde oldukça başarılı güreşçi-
ler yetişmişti. Bu teşkilat, Türk pehlivanlı-
ğının gelişmesine ve bütün dünyaya ün
salmasına yardımcı olmuştu. Bu tekke-
lerde sporcuların ve başkanların aylık ve
yemek vakfiyelerinden başka birer ikişer
imareti de vardı. Bu imaretlerde isteyen
halkın, gelen seyircilerin ve seyyahların
(turistler) istedikleri kadar yeme içme ih-
tiyaçları karşılanırdı (Görsel 3.45).
Osmanlı Dönemi’ndeki vakfiye-
ler; zamanın beylerbeyleri, paşaları, ve-
zirleri, âyanı ve hakanları tarafından yüz
binlerce altın hibe edilerek kurulmuştu.
Bu vakfiyeler; türlerine göre pehlivan
tekkesi, okçular tekkesi, gürzcüler tekke-
si şeklinde isimlendirilirdi.
Görsel 3.45: Güreş tekkesi minyatürü
Görsel 3.46: Karakucak güreşi
74 TÜRK TARİHİNDE BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR TÜRK TARİHİNDE BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR 75