Page 21 - Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi | 3.Ünite
P. 21
3.2.6. Sömürgeciliğin Afrika’daki Siyasi ve Ekonomik Etkileri
Afrika’da yaşanan sorunların temelinde sömürgecilik vardı
(Görsel 3.16). Sınırlar, bölge halkını dikkate almadan Avrupa’daki
diplomatik zeminlerde yapılan pazarlıklarla masa başında düz hat-
lar şeklinde çizildi. Farklı dil, din ve kültürlere sahip etnik gruplar,
birlikten yoksun bir şekilde geniş alanlarda toplatılarak çatışmala-
rın zemini hazırlandı.
II. Dünya Savaşı sonrası Afrika’da yeni kurulan devletler bir ta-
raftan önceki sömürge yapısını, idare kadrolarını ve adli kurumla-
rını muhafaza ederken bir taraftan da parlamenter demokrasinin
hâkim olduğu rejimler kurdular. Kısa süre sonra bu ülkelerdeki yö-
netimler yerlerini askerî diktatörlüğe, tek partiye dayalı ve muhale-
fetin saf dışı edildiği güdümlü demokrasilere bıraktı. Görsel 3.16: Fransız askerleri tarafın-
Afrika’da bağımsızlığını kazanan ülkelerin birçoğunda istikrar- dan köy meydanına toplanan
sızlık, yolsuzluk, otoriter rejimler ve şiddet olayları görüldü. Baş- Afrikalılar
kanlık sistemi ile idare edilen birçok ülkenin demokratikleşme süreçleri askerî darbeler, cuntalar ve askerî
diktatörlüklerle sekteye uğradı. Afrika’da 1960 ve 1980 arası dönemde 70’ten fazla darbe yaşandı ve on üç
lidere suikast düzenlendi. Emperyalist devletlerce çizilen sınırlar, birçok ülke için iç ve dış sorunlara neden
oldu. Afrika toplumu, Avrupa’nın yüzyıllar boyunca geliştirdiği kurumlara sahip değildi. Halklar; köyle, klanla,
etnik yapıyla sınırlı bir çerçevede yaşıyor ve gruba ait olmayanı düşman olarak görüyordu. Yeni kurulan
devletlerdeki zayıf birlikteliği, etnik azınlıklar ve kabile grupları daha da zayıflatıyordu. Ruanda’da, Hutularla
Tutsilerin çatışması binlerce insanın ölmesine neden olmuştu. Afrika’da dillerin parçalanmışlığı da bölünmeyi
etkilemekteydi. Ayrıca farklı dinlere mensup toplumların birbirlerine olan düşmanlıkları da ayrılıkları artırmak-
taydı. Kimi halklar, çizilen yeni sınırlarla farklı ülkelerin sınırları içinde kalmışlardı. Örneğin Ashantiler (Aşanti),
Gana ile Altın Sahili arasında parçalanmışlardı.
Afrika’da ulusları adına bireysel zenginlikten feragat eden ahlaklı insanlar, dış güçler ve iş birlikçileri ta-
rafından öldürüldü. Kongolu Patrice Lumumba [Petris Lumumba (Görsel 3.17)] ve Mozambikli bağımsızlık
önderi Eduardo Mondlane’in (Edvardo Modliyn) öldürülmesi, bu duruma örnek olarak verilebilir.
Afrika’da belli bir ideolojik görüşe sahip olmayan kabile şefleri arasındaki çıkar çatışmaları, liberal değer-
lerin geri plana atılmasına neden oldu. Bağımsızlığını yeni kazanan ülkeler, liberalizmin ilkelerini ve parla-
menter rejimi reddettiler. Milleti savunmaya ve birliği muhafaza etmeye çalışan askerî sınıf, milliyetçi yönetici
sınıfı oluşturdu. Bu sınıf, feodaliteye ve aristokrasiye karşı ekonomik kalkınmayı savunan fakat antidemok-
ratik özelliklere sahip bir sınıftı.
Sömürgeci devletlerin kendi çıkarlarına göre kurmuş oldukları demir yolu ağlarının, yolların ve limanla-
rın karmaşıklığı yeni bir ekonomik düzen oluşturma gayretindeki sömürülen devletleri zorladı. Bu ülkelerde
aynı zamanda yerli sermayenin azlığı ve kalifiye eleman eksikliği ülke ekonomilerini olumsuz etkiledi. Afrika
ülkeleri, belli ürünlerin ham madde üreticisi olarak kendi içlerinde
rekabetle büyük sanayi güçlerine bağımlıydı. Fiyatlarda yaşanabi-
lecek küçük düşüşler bütün ekonomik dengeleri altüst etmekteydi.
Afrika kıtasındaki bağımsızlık mücadeleleri II. Dünya Savaşı’n-
dan sonra büyük bir hız kazandı. Özellikle İngiltere ve Fransa’nın
II. Dünya Savaşı sonrası güçlerini kaybetmeleri, bölge üzerindeki
hâkimiyetlerini kaybetmelerine neden oldu. 1951’de Libya, İtal-
ya’dan; 1956’da Tunus ve Fas, Fransa’dan ayrılarak bağımsızlığı-
nı kazandı. 1957’de Gana, Sahraaltı Afrika’da bağımsızlığını kaza-
nan ilk devlet oldu.
Portekiz‘in Sahraaltı Afrika’dan çekilmesi 1975’e kadar sürdü.
Rodezya (Zimbabve), 1965’te İngiltere’den ayrılarak bağımsızlığı-
nı kazandı. Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki Aparthaid Rejimi ise
1994’e kadar sürdü. Görsel 3.17: Patrice Lumumba
113