Page 67 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 67
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10
Tabip – Hâlâ kan geliyor mu?
Can – İki günden beri yoktur.
Tabip – Ya balgam?
Can – İki gün evveli kanlı balgam ve pıhtılar tükürmekte idim. İki günden beri hiçbir şey geldiği yoktur.
Tabip – Pek âlâ, pek âlâ, demek oluyor ki, rahat ediyorsunuz. Artık bu rahatınız üzerine yeniden bir şey tertibine
hacet de yoktur. Besleyecek şeyler yemeli. Soğuktan kendinizi muhafaza etmeli.
Doktor efendi şu emirleri vermiş idiyse de, yüreği, “Demek oluyor ki, iki gün sonra bütün bütün rahat edecek-
siniz. Zira bu hastalık insanın son günlerinde birkaç gün böyle müsaitçe davranır.” demekte bulunmuştu. Fakat
doktorun yüreğinde olan mânadan valide ve pederin ne haberi olabilir? Onlar doktorun “Pek âlâ, pek âlâ!” demesi
üzerine kızlarını gerçekten pek âlâ zannetmişlerdi.
Yahu, bu zalim hastalık son günlerinde insanın midesini de mi açıyor, ne oluyor? Can’ın midesine bayağı bir
kuvvet geldi. Hem gayet kuvvetli et suları göğsünü dahi yumuşattığından öksürüğü bütün bütün kesilmiş ve bi-
naenaleyh kan ve balgamları dahi unutulmuştu. Garibi şunda ki, tabibin vizitesinden sonra iki değil, beş gün geçti,
kız hâlâ vefat etmedi! Vefat etmedikten başka, etmek istemediği dahi görülmeye başladı.
Binaenaleyh tabip tekrar celbolunarak kızı etrafıyla muayene eyledikte, marazın bu dereceye kadar tebeddülü-
ne bir mâna veremeyip, ihtiyaten ne faydası olacak ve ne de zarar verecek bir su tertibiyle yine güzelce beslenme-
sini ve soğuktan ve rutubetten ve tozdan, topraktan muhafaza edilmesini tavsiye ile kalktı, gitti.
Tabibin bu defa verdiği mualece ne tesirliymiş! Kız, midesinde gittikçe kuvvet bulmakta. İkinci gün tabip efendi
bir daha celbolunarak yine o ilâçtan ve fakat biraz daha kuvvetlicesinden talep olundu. Herif kendi ilâcında böyle
bir tesir olmadığını bildiği hâlde, ilâcı hakkında hasıl olan hüsn-i zanna halel vermeyip, güya daha kuvvetlisini
tertip eyledi.
Evet ilâcın bu defaki tesiri daha ziyade oldu ya! Yatağında kımıldamayan hasta, oda içinde gezinmeye bile baş-
ladı. Ey şimdi Molyer’in tabipler hakkında söylediği söz yalan mıdır? Tabipliğin en fennî ciheti bir hatanın vefat
etmiş olduğunu anlamak olup, yoksa bir hastalığın hangi hastalık olduğunu teşhise muvaffak olsalar bile her has-
talığın bir çok envaı olduğundan, hangi nev’inden olmasını hükmedememektedirler.
Teverrüm hakkında teşhis emraz kitaplarına derc edilmiş olan sayfalarında yazar ki, bu illete müptelâ olanlar
için ilâç olmayıp, verilen ilâçlar ise henüz derdest-i tecrübe olan şeylerdir. Lâkin el altında ihtiyat olarak iki satır daha
yazılmış. Denilmiş ki: “Bu hastalıktan bazı kere kendi kendisine iyi olanlar dahi vardır.” İmdi biz Doktor Z. dahi biçare
Can’ın yeniden can kazandığını görünce “Pataloji kitabının son ihtarı doğru imiş be!” diye kendi kendisine taaccüp
ederek artık kızın iyi olacağını yakinen gördükten sonra herif bütün bütün Lokman kesildi, gitti ki, bundan sonra
kayınvalidemi dahi getirsem, o da hiç olmazsa Bukrat kesilebilirdi.
Lâtife değil! Kız, gerçeği gibi kendisini toplamıştı. Hattâ yataktan bütün bütün çıktı. Gündüzün elbisesini dahi
giydi. Ziklas, iki günde bir kere kızın tebeddül-i hâlini Râkım’a yazar idiyse de “İşte oğul, size malûmat-ı lâzımeyi
verdim. Fakat evime gelir de, kızı ziyaret ederseniz korkarım ki, hastalığı nükseder.” zeylini hiçbir mektubundan
eksik etmezdi.
Derken kızcağıza sıhhat geldikçe canı dahi sıkılmaya başlayarak, hocasını istemesin mi? Doktor Z.’den evvel
babası itiraz ederek marazının nüksünü mucip olacağını dahi dermiyan edilmiş idiyse de kızı ikna etmek mümkün
olmayıp, bilâkis kız artık Râkım için yüreğinde aşka benzer bir şey hissetmemekte olduğunu temin eylediğine ve
bahusus pederi, İzmir’de bulunup, öteden beri kendisiyle izdivaca can atan bir dayızadesiyle artık izdivacını teklif
eyledikçe, kız buna dahi razı olduğuna mebni, Râkım’a mahsusen uşak gönderilerek celbedildi.
Koca Râkım, kızı hayatta görünce sevincinden çıldıracağı geldi. Can ise Râkım’ı görünce vücudunda daha ziya-
de bir rahat, bir sıhhat bularak,
“Beseret ger heme âlem beserem tîğ-i zenend
Ne tevân berd-i hevâ-yı tu bîrûn ez ser-i mâ”
beytini okumuş idiyse de, Râkım kendisini bu hâle koyanlar işte bu beyitler olduğundan bahisle ba’d-ezin bu
gibi hayalât-ı şairaneye ehemmiyet vermemesini tavsiye ve kız dahi artık yeniden kazandığı hayatı muhafazaya
himmet edeceğini temin eylediğinden her tarafın memnuniyeti derece-i nihayeye vardı.
65