Page 7 - Felsefe 11 | 2.Ünite
P. 7
MS 2. Yüzyıl-MS 15.
2. ÜNİTE Yüzyıl Felsefesi
Kötülük Problemi
Kötülük problemi düşünüldüğünde genel olarak iyi ve kötünün veya günah ve sevabın açıklan-
ması gerekir. Ana sorun “Eğer Tanrı varsa, mutlak güç sahibiyse ve insanın iyiliğini istiyorsa neden
dünyadaki kötülükleri önlemiyor veya ortadan kaldırmıyor?” gibi sorular ekseninde şekillenir.
Kötülük problemi, Hristiyan felsefesinde pek çok problemle ilişkilidir. Kötülük, Tanrı’nın varlığı-
na ilişkin tartışmalarda Tanrı’nın var olmadığına yönelik delil olarak sunulmuştur. Tanrı, kötülüğü
kaldırmıyorsa ve kötülük de varsa o hâlde Tanrı yoktur çıkarımında bulunanlar olmuştur. Bu çıka-
rım Hristiyan ve İslam düşünürleri tarafından eleştirilmiştir.
Hristiyanlığa göre Tanrı; insanlara iyiliği emreden, kötülükten uzak durmalarını isteyen ve her
şeyi yaratan tek varlıktır. Bu açıdan Hristiyan felsefesinde kötülük problemine çeşitli açıklamalar
getirilmiştir. Bunlar arasında Augustinus’un ve Aquinalı Thomas’ın açıklamaları öne çıkmaktadır.
Augustinus, Tanrı’nın her zaman iyiyi emrettiğini ama insana irade vermek suretiyle iyiyi
veya kötüyü seçme özgürlüğünü de tanıdığını belirtir. Kötülük, irade zayıflığından kaynaklanır.
Hz. Adem’in bile yasaklanan bir şeye el uzatması sonucunda cennetten kovulduğuna işaret ederek
Tanrı’nın insanı kukla olarak yaratmadığını belirtir. Bu açıdan kötülük problemi aynı zamanda
kader ve özgür irade problemiyle yakından ilişkilidir. Kaderin Tanrı tarafından bilinip insan ta-
rafından bilinmiyor olması özgür irade sorununu doğurur. Augustinus, insanın kaderini bilmiyor
olmasını özgür iradenin gerçekleşmesi olarak düşünür.
Hristiyan felsefesinde kötülük problemine yönelik Augustinus’un görüşlerinin yanı sıra İslam
filozofu İbn Sînâ’nın görüşleri de kabul görmüştür. İbn Sînâ’ya göre kötülük kusurlu olan insanın
erdemden uzak oluşundan kaynaklanır. Ayrıca iyinin anlaşılabilmesi için kötülük gereklidir.
Tümeller Problemi
Tümeller kavramı bir sınıfı oluşturan, bütün üyeleri içine alan genel kavramları işaret etmek
için kullanılır. “ağaç” kavramı ele alınacak olursa onun doğada meyve verebilen, gövdesi odun
veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitkileri ifade etmek için kullanıl-
dığı görülür. “ağaç” tümel bir kavram iken onun üyeleri olan ve doğada gözlemlenen varlıklar ise
tekildir. Varlıklar ya da nesneler içerdikleri özelliklerin benzerlikleri üzerinden soyutlanarak tümel
kavramlara dönüşür. Dolayısıyla tümel kavramlar, nesneler hakkında genelleştirilmiş geçerli bilgi
imkânı sunar.
Tümellerin ne olduğu, nasıl oluşturulduğu, nerede bulunduğu gibi sorular filozoflar tarafın-
dan açıklanmaya çalışılmıştır. Platon’a göre tümel kavramlar yani idealar, tek tek nesnelerde değil
onlardan bağımsız olarak vardır. Aristoteles’in varlık görüşünde tümel kavramların kendi başına
gerçekliği yoktur, tümel kavramlar nesnelerin kapsamındadır.
MS 2-15. yüzyılda ise tümel kavramların ne olduğu, nesnede mi nesnelerden bağımsız mı bu-
lunduğu tartışması; Tanrı’da bulunup bulunmadığı tartışmasıyla mantık, bilgi ve inanç açısından
yeniden şekillenmiştir.
Kavram realizmine göre tümel kavramların varlığı Tanrı’nın zihnindedir. İnsan zihninde bu
kavramlar “Tanrısal ide” olarak yer alır. Mutlu insan, görünen bir varlıktır ama mutluluk genel bir
kavramdır ve Tanrı’nın zihninde gerçekliği vardır. Önemli temsilcileri Augustinus ve Anselmus’dur.
Kavramcılık (konseptualizm) tümel kavramları Tanrısal açıklamalardan ayırır. Onların duyu
deneyimiyle her bir varlıkta kavranabilineceğini ileri sürer. “İnsan” kavramının gerçekliği doğada
görülen her insanın içinde bulunur. Önemli temsilcisi Aquinalı Thomas’tır.
Adcılık (nominalizm) görüşüne göre tümel kavramlar, birbirine benzeyen nesnelerin ortak özel-
liklerine adlar verilmesiyle oluşur. Onların kendi başına yani insan zihninin dışında gerçeklikleri
yoktur. “İnsan” kavramı, doğada akıl sahibi varlıkları işaret etmek için zihin tarafından üretilen bir
adlandırmadır. Dolayısıyla zihin dışında gerçekliği yoktur. Önemli temsilcisi Ockhamlı William’dır.
45