Page 11 - Tarih 11 - Ünite 2
P. 11
DEĞİŞİM ÇAĞINDA
AVRUPA VE OSMANLI
Copernicus, Güneş Sistemi’ni keşfetmiş, Dünya’nın yuvarlak ol-
duğunu ve Güneş’in etrafında döndüğünü ispatlamış ve teorisini
1543’te yayımlamıştır. Copernicus (Görsel 2.11), bu teorisiyle
kilise tarafından dogma hâline getirilen Aristo ve Batlamyus’un
öğretilerine karşı çıkmıştır. Bu sebeple Copernicus’un yeni teorisi,
modern bilimsel devrimin başlangıcı sayılmıştır. Özgür düşünce
için aklı ve deneyi ön plana alan Copernicus’un fikirleri, Röne-
sans sürecinde gelişmiş ve Aydınlanma Çağı’nda olgunlaşmıştır.
XVI. yüzyılda eserler veren Machiavelli Aydınlanma Dönemi’nde
yeni toplumun ve yeni devletin şekillenmesine yardımcı olmuş-
tur. “Hükümdar” adlı kitabında Machiavelli, İtalya’da siyasi birli-
ğin ancak güçlü bir hükümdarla sağlanabileceği fikrini ortaya
atmıştır. “Hükümdarın önünde onu sınırlayacak hiçbir engel Görsel 2.11
olmamalıdır.” diyen Machiavelli; din ve ahlak kurallarının bile Copernicus (Gravür)
hükümdarı durdurmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Machia-
velli, bir yandan siyaseti din kurallarından ayırarak laikleştir-
miş bir yandan da dini, devletin denetimine alarak iktidarın bir
aracı hâline getirmeye çalışmıştır. Ona göre esas olan devletin
birliğinin sağlanmasıdır.
Thomas Moore, İngiltere’de sanayileşmenin getirdiği sorunlar-
dan etkilenerek “Ütopya” adlı eserini kaleme almıştır. Eserinde
özel mülkiyetin bulunmadığı bir devleti hayal eden ve anlatan
Moore (Görsel 2.12), İngiltere’deki toplum düzenini ve adalet
sistemini eleştirmiştir. Ütopya’da herkes devlet için üretir ve
para geçerli değildir. Üretilenlerden herkes ihtiyacı kadar alır.
Moore, insanların bu şekilde mutlu olabileceklerini düşünerek
ütopik bir düzen hayal etmiştir.
Aydınlanma düşüncesini felsefi temellere oturtan kişi Immanuel
Kant’tır. XVIII. yüzyılda “Aklını kendin kullanma cesaretini gös- Görsel 2.12
ter.” diyen Alman Filozof Kant, aydınlanmanın parolası olan bu Thomas Moore (Gravür)
sözüyle insanın aklını başkasının kılavuzluğuna bırakmaması
gerektiği üzerinde durmuştur. Ön yargılarından, dinsel inançla-
rından ve skolastik düşünceden kurtulan insan, aklını kullanarak
yeni bir toplum inşa etme sürecine girmiştir.
XVIII. yüzyılda yaşayan Jean Jacques Rousseau da halkın ikti-
darını, her alanda eşitliğini ve mutlak demokrasiyi savunan bir
düşünürdü. Rousseau’ya göre doğal yaşamında bir birey olarak
özgür ve eşit olan insan, toplumsal yaşamda eşitlik ve özgürlüğü
kaybedebilirdi. Bu sebeple Rousseau, insanların toplum içinde
de özgür ve eşit yaşamaları için bir sistem geliştirdi. Bu sistem-
de toplumun bir araya gelerek düzen içinde yaşaması için bir
“sözleşme” oluşturacağını öne süren Rousseau’ya (Görsel 2.13)
göre devlet, halkın egemenliği ile yükseldiğinde meşru olacaktı.
Rousseau’nun bu düşüncesi; kan soyluluğuna bağlı ayrıcalık-
ların ortadan kaldırılması, mutlak monarşik yönetimlerin sona
ermesi anlamına geliyordu. Böylece zaten ekonomik güce sahip
bulunan burjuvazi, hukuki ayrıcalıkların kaldırılmasıyla siyasi Görsel 2.13
yapıda da güç sağlayabilecekti. J. J. Rousseau (Gravür)
57