Page 30 - 3 Adım AYT Türk Dili ve Edebiyatı
P. 30

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI                                                                       3. ADIM




        5.    1890’da İstanbul’da doğdu. 1909’da Fecriati topluluğuna ka-  7.   Edebiyatçı, toplumdan ve toplum hayatını etkileyen olaylar-
        5.
            tıldı. 1913’te şiirlerini Servetifünun dergisinde yayımladı. Millî   dan bağımsız yaşayamaz. Bu nedenle eserlerinde bir şekilde
            Edebiyat akımını benimsedi. İlk Türk topluluklarının tarih ve   toplum hayatından izler bulmak mümkündür. Halkı anlayan,
            edebiyatlarını inceledi. Türk edebiyatını modern anlamda in-  onların duygu ve düşüncelerini yansıtan edebiyatçı, toplum
            celeyen edebiyat tarihçisidir.                         tarafından kabul görür ve o edebiyatçının eserleri kalıcı olur.
            Bu parçada sözü edilen edebiyat tarihçisi aşağıdakiler-     Aşağıdaki roman parçalarından hangisi bu açıklamadaki
            den hangisidir?                                        anlayışa uygun olarak yazılmamıştır?
            A) Mehmet Fuat Köprülü                                 A)  Bugün, akşama doğru bir Çeçen arabasıyla Zeyniler’e

            B) Âgâh Sırrı Levend                                      geldim. Maarif Müdürü galiba yolları şimendifer yürüyü-
                                                                      şüne göre ölçüyor. Çünkü “Nihayet iki saat” dediği yol,
            C) Nihat Sami Banarlı
                                                                      sabahın tam onundan geceye kadar sürdü.
            D) Ahmet Kabaklı
                                                                   B)  İçinde çok acı saatler geçirmiş olmama rağmen küçük
            E) Haluk İpekten                                          odamdan âdeta hüzünle ayrıldım. Mektepte bize bir şiir
                                                                      ezberletmişlerdi. İnsan yaşadığı yerde beraber bulundu-
                                                                      ğu insanlarla, görünmez, ince tellerle bağlanırmış. Ayrı-
                                                                      lık vaktinde bu bağlar gerilmeye, keman telleri gibi acı
                                                                      sesler çıkarmaya başlarmış.
        6.   I. Eski Kun beylerinden birinin çok güzel iki kızı vardı. Hüküm-
               dar kızlarını insanlardan uzak tutmak için ülkesinin kuzey ta-  C)  Birdenbire korkunç bir gürültü ile yataktan fırladım. So-
               raflarında yüksek bir kule yaptırdı. Kızlarını bu kuleye bıraktı.   fada bir şeyler yıkılıp devriliyor, gecenin sessizliği içinde
               Hükümdarın, kızlarıyla evlenmesi için yakarışlarla çağırdığı   çocuk feryatları, boğuk hırıltılar, sille tokat seslerine ka-
               Tanrı, nihayet bir bozkurt şeklinde geldi. Bu kızlarla evlendi.   rışıyordu. Uyku sersemliğiyle aklıma ilk gelen şey yan-
               Bu evlenmeden doğan Dokuz Oğuz-On Uygur çocukları, bi-  gın  oldu  fakat  yangına  uğrayanlar  herhâlde  birbirlerini
               rer bozkurt sesi ve bozkurt ruhu taşıyarak çoğaldılar.  dövmezlerdi.
             II. Hepsi bu sözü beğenip çıkmaya yol izlediler, bulamadılar.   D)  Mordor  ordularına  karşı  koyabilecek  yüreğe  sahip  çok
               O zaman bir demirci dedi ki: “Burada bir demir madeni var.
                                                                      az kişi kalmıştı. Çünkü açlıktan daha tez bir silahı vardı
               Yalın  kata  benziyor.  Şunun  demirini  eritsek  yol  olurdu.”
                                                                      Karanlık Kule’nin Efendisi’nin: Korku ve ümitsizlik. Artık
               Varıp o yeri gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir
                                                                      Karanlıklar Efendisi büyüdüğü ve bütün gücünü ortaya
               kat kömür dizdiler. Tanrının gücü ile yakılan ateş sonrası
                                                                      döktüğü için, sadece onun iradesini ve garazını söyle-
               demir dağ eriyip akıverdi. O günü, o ayı, o saati belleyip
                                                                      yen  sesleri  kötülük  ve  dehşet  doluydu.  Ölü  insanlarla
               dışarı çıktılar. O günden beri Göktürklerde adet olmuştur:
               O günü bayram sayarlar.                                karınlarını  doyurmayı  uman  akbabalar  gibi  durmadan
                                                                      döndüler durdular Şehir’in üzerinde.
            III. Seyit hemen yola çıktı. Geldiler, gördüler. Bir on bin kadar var
               Frenk, konmuşlar, otururlar. Seyit yüz kişiyi dört yol eyledi, yir-  E)  Arabamız  inişli,  çıkışlı  dağ  yollarına  girmişti;  kâh  ku-
               mi beş kişi, dört yandan dün buçuğunda davlumbaz urdular,   rumuş  sel  çukurlarından  geçiyor  kâh  boş  tarlaların,
               baskın yaptılar. Frenk askeri birbirini kırdılar. Seyit, vakit vakit   bozulmuş  bağların  kenarlarını  takip  ediyordu.  Seyrek
               bir taraftan nara ururdu. Erteye değin kâfirler birbirleriyle cenk   aralıklarla tek tük köylülere, yorgunluktan inler gibi ses
               eylediler. Cenk arasında Seyit, Simbat’a erişti. Bir vuruş ile   çıkaran kağnılara rastlıyorduk.
               yıktı. Üstüne saldırdılar, ortadan Simbat’ı aldılar.
            IV. Meğer hanım, Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul der-
               ler idi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yap-
               tırmış idi. Geçeninden otuz akça alur idi, geçmeyeninden
               döğe döğe kırk akça alur idi. Bunu niçün böyle eder idi.
               Anun içün ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıka
               benim ile savaşa, der idi. Benim erliğim, bahadırlığım, cı-
               lasınlığım Rum’a, Şâm’a gide çavlana, der idi.
            V. Muhteşem Bihruz Bey eski vezirlerden vefat etmiş Paşa’nın
               oğludur. Vilayetten vilayete göç ederek on beş sene kadar
               birbiri ardınca İstanbul’a ayak basmamış olan pederiyle kü-
               çük yaşlarında memleket memleket dolaştığından dolayı Bih-
               ruz Bey bir çocuk için birinci derecede öğrenilmesi gereken
               bilgileri on altı yaşına kadar öğrenememişti.
            Numaralanmış  parçalar  ait  oldukları  edebî  dönemlere
            göre ikişerli eşleştirildiğinde hangisi dışta kalır?
            A) I               B) II                C) III              D) IV                E) V




         28
   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35